
Hızla değişmekte ve gelişmekte olan dünyada farklı ülkelerde bulunan işletme veya bireylerin birbirlerine olan ihtiyacı ve neticesinde birbirlerinden yapacağı alış veriş de buna paralel olarak artmaktadır. Bütün bunlara paralel olarak devletlerarası ekonomik ilişkilerin gelişmesi, teşviklerin artırılması, vize muafiyetlerinin ve ithalat vergilerinin askıya alınması veya kaldırılması dolayısıyla ticari faaliyetlerin ülke sınırlarını aşan bir seviyeye ulaşmasıyla taşıma sektörü de uluslararası boyutlara ulaşmıştır. Bunlara karşılık taşıma sektöründe kullanılan taşıtların da teknik bakımdan güçlendirilmesi ve güvenli hale getirilmesiyle birlikte sınır aşan taşımalar söz konusu olmakta ve eşyaların daha kısa sürede, ekonomik ve daha hızlı bir şekilde ilgilisine teslimi sağlanmaktadır.
Dolayısıyla bir taraftan farklı yerlerde bulunan birey ve işletmelerin birbirlerine olan ihtiyacının artması, bir taraftan milletlerarası ticaretin devletlerin teşvik ve kolaylaştırmaları ile gelişmesi ve diğer taraftan da taşıma sektöründe kullanılan taşıtlardan teknik bakımdan sınır aşan taşımalarda daha fazla faydalanılmaya başlanılması sonrası bunları düzene koyacak yeknesak uluslararası hukuk kurallarına ve buna entegre olması beklenilen hukuk normlarına ihtiyaç hâsıl olmuştur.
GELİŞEN KARA TAŞIMACILIĞI HUKUKUNDA NORM İHTİYACI
Bu ihtiyaçların neticesinde milli mevzuatlardaki farklılıkların ortadan kaldırılması ve sınır aşan taşımaların yeknesak kurallara bağlanabilmesi amacıyla taşıma alanında çeşitli uluslararası konvansiyonlar kaleme alınmıştır. 1890 yılında Demiryolu ile Eşya Taşımacılığına ilişkin Anlaşma, sonrasında 1924 yılında Brüksel Konvansiyonu olarak da bilinen ‘Konişmentolu Taşımalar Hakkında Bazı Kuralların Birleştirilmesine Dair 1924 Brüksel (Lahey) Konvansiyonu’, kısa bir süre sonra da 1929’da hava taşıyıcısının sorumluluğunun düzenlendiği Varşova Konvansiyonu (Uluslararası Hava Taşımalarına İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesi Hakkında Sözleşme) hazırlanmıştır. Benzer şekilde karayolu ile eşya taşınmasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda hangi ülke hukukunun uygulanacağı, var olan eksikliklerin giderilmesi gerekliliği ve tek düze bir hukuk sistemi ihtiyacı gibi nedenleri temel alarak bir düzenleme ihtiyacı hissedilmiştir.
Eşyaların Karayolunda uluslararası taşınması için 9 Avrupa devleti 1956 yılında bir araya gelerek ‘Sözleşmenin tarafları eşyanın karayolundan uluslararası alanda taşınmasına ilişkin hükümlerin, özellikle bu tür taşımalarda kullanılan belgeler ve taşıyıcının sorumluluğu bakımından tek tip haline getirilmesinin yararlı olacağı düşüncesiyle …’ Eşyaların Karayolunda Uluslararası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi (CMR) hazırlamışlar ve imzaya açmışlardır. Türkiye ise Konvansiyon’u 07.12.1993 tarih ve 21788 sayılı Resmi Gazete ’de kabul etmiş ve 30.10.1995 tarihinde ise yürürlüğe girmesini sağlamıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, yürürlüğe girdiği andan itibaren karayolu ile milletlerarası eşya taşımalarında ortaya çıkan uyuşmazlıkların varlığı hâlinde uygulanan CMR ile uyumlu hâle gelmiştir.
CMR KONVANSİYONUNUN EMREDİCİLİĞİ
CMR Konvansiyonun öncelikli hedefi taşıyıcı ve taşıma işlemi sebebiyle taşıyıcı ile ilişki içerisinde olan kişilere belirli konularda düzenleme getirmektir. Bu düzenlemeler taraflar için genelde emredici nitelikte iken ticari teamüllerin veya ortak uygulamaların olduğu gibi bazı hallerde taraflara da sahip olacağı hukuki durumu belirleme imkânı tanınmıştır. Bu şekilde taraflara tanınan belirleme imkânı hiçbir şekilde konvansiyonun amacına ve hedefine zarar vermeyecek şekilde olacaktır. Dolayısıyla aslında emredici nitelikte olan konvansiyon bazı hallerde ticari teamüller veya tarafların önceden gelen alışkanlıklarına da değer vererek onları sınırlandırmaktan da uzak durduğu söylenebilir. Konvansiyonun bu emredici niteliği gereği taraflar üzerinde anlaşmış dahi olsalar bu emredici düzenlemenin aksine karar alamazlar, hüküm öngöremezler. Hatta bu durumun pacta sunt servanda ilkesi gereğince taraf devletler tarafında da değiştirilemeyeceği, konvansiyonun 1/5 maddesi ‘Akit taraflar, iki veya birkaçı arasında yapacakları özel anlaşmalarla bu sözleşme hükümlerini değiştirmemeyi kabul ederler…’ şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Nitekim bu durum Yargıtay tarafından ‘…gönderen taşıtan ile taşımacı arasındaki taşıma sözleşmesi bakımından CMR Konvansiyonu, sözleşme serbestisi getirmemiş, konvansiyonun hükümlerini doğrudan doğruya veya dolayısıyla ihlal eden her türlü koşul, anlaşma, kayıt hükümsüz sayılmıştır.’ demek suretiyle mevzuatımızda konvansiyonun emrediciliğine yer verilmiştir. Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki, konvansiyona aykırı olan hükümler geçersiz kabul edilecek, taşıma sözleşmesi diğer maddeleri ile geçerliliğini korumaya devam edecektir.
CMR KONVANSİYONUNDA UYGULANACAK HÜKÜM BULUNMAMASI HALİNDE HANGİ HUKUK UYGULANACAĞI SORUNU
Konvansiyon karayolu ile taşımaya ait birçok konuda düzenleme içermeyip, giriş metninde yer aldığı gibi sadece taşımada kullanılan belgeler ve hasar, ziya ve gecikme hallerinde taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin hükümlere yer Vermektedir. Konvansiyonda hüküm bulunmayan hallerde ulusal hukuka göre çözüm yolu bulunması gerekmektedir. Bu durumda uygulanacak hukukun hangi devlet hukuku olacağı ön plana çıkmaktadır.
Eğer boşluk bulunan hallerde taraflar bir seçim yapmamışlarsa, o halde devletlerarası bağlam kuralları gereğince ulusal hukuk tespit edilebilecektir. Bunun da uluslararası taşıma ilişkilerinde çağdaş anlayışa uygun olarak Lex Portitoris yani taşıyıcının mutat meskeni veya idare merkezinin bulunduğu ülke hukuku olduğu söylenmektedir.
KONVANSİYONUN UYGULANMA ŞARTLARI
Konvansiyonun uygulanma şartları; belirli taşıtlarla karayolunda ücret karşılığında eşya taşınmasını içeren bir taşıma sözleşmesinin varlığı, taşıma işinde konunun eşya olmasının, taşımanın ücret karşılığı yapılacak olmasının, taşımanın karayolunda yapılması ve eşyanın teslim alındığı yer ile teslim edildiği yerin farklı devletler olması ve bu devletlerden en az birisinin CMR’ye taraf olması gereklidir.
GENEL İTİBARİRYLE TAŞIMA SÖZLEŞMESİ
Taşıma sözleşmesi taşıyıcı tarafından bir eşyanın bir yerden diğer başka bir yere ücretsiz veya ücret karşılığında taşınmasıdır. Yani taraflar arasında kurulan taşıma sözleşmesinin amacı taşınmasına karar verilen eşyanın taşıyıcıya teslim edildiği biçimde, aynen gönderilene ulaştırılmasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 856. madde ‘Taşıma senedi düzenlenmemiş olsa bile, tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile taşıma sözleşmesi kurulur.’ şeklinde düzenleme getirilerek taşıma sözleşmesinin kuruluşundan bahsetmiş ve herhangi bir taşıma senedine bağlı olmadığı belirtilmiştir. Sadece tarafların birbirine uygun irade beyanları taşıma sözleşmesinin kurulmuş olması konvansiyonun uygulanması bakımından yeterli olup, ayrıca bir taşıma senedi veya sevk mektubunun düzenlenmesine veya taşınacak eşyanın taşıyıcıya teslim edilmesi gerekli değildir. Taşıma sözleşmesinde bir taraf sözleşmeye konu eşyayı istenilen yere aldığı şekilde ulaştırmayı üstlenirken, diğer taraf da sözleşme gereği ücret ödeme sorumluluğu altına girmektedir.
EŞYA TAŞIMADA TAŞIYICININ ASLİ VE YAN EDİMLERİ
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na dördüncü kitap olarak eklenen taşıma işleri, madde 850 ve 930 arasında düzenlenmiştir. Taşıma sözleşmesi, bir kişi ya da eşyanın, ücret karşılığında, bir yerden başka bir yere götürülmesidir. TTK’ da, taşıma sözleşmesinin tarifi yapılmamış; bunun yerine m. 850’de taşıyıcının kim olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiş ve taşıma sözleşmesinde tarafların karşılıklı hak ve borçlan belirtilmiştir. Bunun yanı sıra, aynı maddenin son fıkrasında taşıma işlerinin ancak bir ticari işletme faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir.
TTK m. 850, “Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşya veya yolcu taşıma işini veya ikisini birlikte üstlenen kişidir. Eşya her türlü yükü de kapsar. Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık, eşya taşımada gönderen ve yolcu taşımada yolcu, taşıyıcıya, taşıma ücretini ödemeyi borçlanır. Taşıma işleri ticari işletme faaliyetidir. “ şeklinde hüküm yer almaktadır. Eşya taşımada taşıyıcının iki edimi vardır: Eşyayı varma yerine taşımak ve orada eşyayı gönderilene teslim etmektir. Taşıma sözleşmelerinde en önemli unsur, taşıyıcının taşıma işini asli edim olarak üstlenmiş olması gerekmektedir. Kısacası taşıyıcı taşınacak eşyayı, kendi gözetim ve sorumluluğu altında kararlaştırılan yere götürmeyi üstlenecektir.
Ancak taşıma sözleşmesinden beklenen yararın sağlanması bakımından, bu asli edimin yanı sıra, taşıyıcının eşyayı koruma borcu da mevcuttur. Taşıyıcının eşyayı koruma borcunun yasal dayanağı TTK m. 875 ve CMR m. 17′ dir. TTK m. 875 ‘e göre, “Taşıyıcı, eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından teslim edilmesine kadar geçecek süre içinde, eşyanın zıyaından, hasarından veya teslimindeki gecikmeden doğan zararlardan sorumludur. “ Burada eşyanın zıyaa ya da hasara uğramasıyla kastedilen eşyayı koruma borcunun ihlalidir. . Taşınma eşyası taşımasında ise, eşyaya özen ve eşyayı zamanında teslim borcunun yanında, kural olarak bunların kapsamında yer almayan ve TTK m. 895’te düzenlenen özel yükümlülüklerin ifasında da en yüksek özen kuralı geçerlidir. Taşıyıcının sorumluluğu eşyanın teslim alınmasından, teslim edilmesine kadar geçen süre içinde söz konusu olacaktır . Taşıma sözleşmesinde taşıyıcının asli edimi eşyanın bir yerden bir başka yere taşınmasıdır. Taşıyıcının koruma borcunun başlangıç zamanı eşyanın kendisine teslimi tarihidir . Eşyayı koruma borcu, taşıma işinin bitirilip de eşyanın gönderilene teslimi ile son bulur.
Taşıma sözleşmesi gereğince taşımaya konu eşyanın teslim alındığı andan teslim edildiği ana kadar hasarsız olarak yani teslim alındığı şekil ve durumuyla taşımayı yerine getirmek zorundadır. Yani sadece yükleme ile istifleme veya boşaltma işlemlerinde kendisinden beklenilen rolleri yerine getirmekle birlikte ayrıca taşımanın seyri boyunca eşyayı koruma borcu devam edecektir. Yani eşyanın taşıta yüklenilmesinden boşaltılmasına kadar geçecek süreç içerisinde de taşıyıcının bir takım borçları, yükümlülükleri devam etmektedir. Taşıyıcının bu asli edim borcunu yerine getirmemesi neticesinde meydana gelecek zarardan sorumluluğunun esasları ve ödeyeceği tazminat miktarları Konvansiyon’da düzenlenmiştir.
Eşyayı koruma borcu, taşıma işinin bitirilip de eşyanın gönderilene teslimi ile son bulması nedeni ile taşıyıcı eşyayı teslim aldığı şekil ve durumda teslim etmesi için taşımanın seyri esnasında eşyayı hasara uğramasını engellemeye yönelik tüm tedbirleri alması gerekir. Bu tedbirlerde örnek olarak taşıyıcı tarafından gerektiğinde eşyanın havalandırılması gibi eşyanın gerekli bakımlarının yapılması, ıslanması veya kurumasını engelleyecek koruyucu donanımların kullanılması, eşyanın nemden hasar görmesi ihtimalinde önleyici tedbirlerin alınması ile belirli aralıklarla eşyanın kontrol ve denetimi de bu kapsamda yer almaktadır.
Eşyanın istenilen sıcaklık veya soğuklukta tutulması, belirli aralıklarla kontrolünün sağlanması, havalandırmasının yapılması gibi içeriden veya dışarıdan gelecek tehlikelere karşı muhafazasının yapılması taşıma süresi boyunca eşyanın muhafaza borcunun kapsamında yer almaktadır. Bu sebeple taşıyıcı, eşyanın niteliğine bağlı olarak belirli aralıklarla eşyayı kontrol edecek, havalandıracak, ısıtma veya soğutma sistemini denetleyecek, eşya kısmen ıslanmış veya ısınmışsa boşaltma anına kadar kurutacak veya soğumasını sağlayacaktır.
Nitekim Yargıtay 11. H.D. 2009/11135 E. Ve 2011/4287 K. Sayılı kaararında ‘dava konusu uyuşmazlıkta davalının emtiayı 2-3 derecede muhafaza etmesi gerekirken taşımanın 6.1 ile 12.3 derecelerde gerçekleştiği, bu nedenle hasarın meydana geldiği, hasarın istifleme hatasından kaynaklanmadığı, davalının hasardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne…’ şeklinde karar vererek taşıyıcının taşımanın seyri esnasında da eşyayı koruma borcu olduğu belirtilmiştir.
Konvansiyon 8/1-b maddesi gereğince taşıyıcı eşyanın ve ambalajının harici durumunu kontrol etme yükümlülüğü; 12/6 gereğince gönderen tarafında verilen talimatları yerine getiremediğinde, bu talimatı verene derhal bildirme yükümlülüğü; 14/1 maddesi gereğince taşımanın imkânsız hale gelmiş olması halinde eşya üzerinde tasarruf etme hakkına haiz olandan talimat isteme yükümlülüğü; 22/2 maddesi gereğince tehlikeli eşya olduğunu öğrendiğinde herhangi bir zaman ve yerde boşaltma, imha etme ve zararsız hale getirme yükümlülüğü gibi bir takım yan yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde ortaya çıkacak hasardan taşıyıcı sorumlu hale gelmektedir.
EŞYANIN ZIYAA VE HASAR DURUMU
Zıya, taşıma konusu eşyanın teslim edilemeyecek durumda olmasıdır . Burada eşyanın hangi nedenden ötürü teslim edilemediği hususu önem taşımaz .Taşıma sözleşmesi bakımından hasar, taşıma faaliyeti sırasında eşyada meydana gelen ve onun ekonomik değerini düşüren kötüleşmedir . Bir başka ifadeyle eşya teslim edilmekte ancak eşyada fiziki bir kötüleşme olmaktadır. Zıyada olduğu gibi burada da kısmi ya da tam hasar gerçekleşebilir. Hasar neticesinde eşyanın geri kalanından beklenen fayda sağlanamıyor ise tam hasarın gerçekleştiğini kabul etmek ve tazminat miktarını buna göre tespit etmek gerekir.
TAŞIYICININ SINIRLI SORUMLULUĞU/SORUMLULUĞUNU SINIRLANDIRAN HALLER
Taşıma konusu eşyanın zıyaa uğraması durumunda ödenecek tazminat miktarına ilişkin ilkeler CMR’nin 23. maddesinde belirlenmiştir.
CMR’NİN 23. MADDE
- Bu Sözleşmenin hükümleri gereğince bir taşıyıcı, yükün kısmen veya tamamen kaybından dolayı tazminat ödemekle sorumlu tutulduğundan, bu tazminat yükün taşınmak üzere kabul edildiği yer ve zamandaki kıymetine göre hesaplanır.
- Malın kıymeti, ticaret borsası fiyatına göre saptanır. Eğer böyle bir fiyat yoksa, geçerli piyasa fiyatlarına göre bir tespit yapılır. Eğer ne ticaret borsası fiyatı ne de geçerli piyasa fiyatı mevcutsa tespit, aynı cins ve kalitedeki malların normal kıymetine göre yapılır.
- Bununla beraber, tazminat, eksik brüt ağırlığın kilogramı başına 8.33 hesap birimini aşmayacaktır.
- Yükün taşınması dolayısıyla ödenen taşıma ücreti, gümrük resimleri ve diğer ödemelerde, malın tamamen kaybedilmesi halinde tamamen ödenir. Kısmen kaybolma halinde ise karşılaşılan zarar oranında ödeme yapılır. Bunlar dışında başka tazminat ödenmez.
- Gecikme halinde, hak sahibi zarar ve ziyanın bundan ileri geldiğini kanıtlarsa, taşımacı bu zarar ve ziyan için taşıma ücretini geçmemek üzere tazminat öder.
- Madde 24 ve 26 gereğince malın değeri veya teslimde özel faiz beyan edilmiş ise daha yüksek tazminat istenebilir.
- Bu sözleşmede belirtilen hesap birimi, Uluslararası Para Fonunca tarif edildiği gibi Özel Çekme Hakkı. (SOR)’dır. Bu anlaşmanın 3 sayılı fıkrada belirtilen meblağı olayla ilgilenen mahkemenin bulunduğu Devletin ulusal parasına, karar tarihinde veya taraflar arasında mutabık kalınan tarihte cari kur değeri üzerinden tahvil edilecektir. Özel Çekme Hakkı için uygulanacak, Uluslararası Para Fonuna üye olan bir Devletin ulusal parasının değeri, Uluslararası Para Fonu tarafından kendi muamele ve işlemleri için anılan tarihte geçerli, değerlendirme yöntemine uygun olarak hesaplanacaktır. Özel Çekme hakkı uygulamaları için, Uluslararası Para Fonuna üye olmayan bir Devletin ulusal parasının değeri, o Devlet tarafından tayin edilecek şekle göre hesaplanacaktır.
- Bununla beraber, Uluslararası Para Fonuna üye olmayan ve kanunları, bu maddenin 7 sayılı fıkrasında belirtilen hükümlerin uygulanmasına müsait olmayan bir Devlet, CMR.nin protokolünü onayladığı veya ona katıldığı tarihte veya bunu müteakip herhangi bir zamanda, ülkesinde uygulanacak, bu maddenin 3 sayılı fıkrasında belirtilen yükümlülüğe ait sınırın, parasal birim olacağını beyan edebilir. Bu fıkrada sözü edilen parasal birim, 900 ayar altının 10/31 gramına tekabül eder. Bu fıkrada belirtilen meblağın ulusal paraya tahvili, ilgili Devletin Kanunlarına uygun şekilde yerine getirilecektir.
- Bu maddenin 7.paragrafının son cümlesinde belirtilen hesaplama ile bu maddenin 8 sayılı fıkrasında sözü edilen tahvil, bu fıkralarda hesap birimi olarak ifade edildiği şekliyle bu maddenin 3 sayılı fıkrasının meblağı için, Devletin ulusal parası üzerinden, mümkün olduğu kadar gerçek degeri ifade edecek şekilde yerine getirilecektir. CMR.ye eklenen Protokolün 3 sayılı maddesinde sözü edilen bir belgenin tevdi edilmesinde ve de bu maddenin 7 veya 8 paragraflarında herhangi bir değişikliğin yapılması halinde, Devletler Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine duruma göre bu maddenin 7 paragrafı fıkrası uyarınca yapılan hesaplama şeklini veya bu maddenin 8.paragrafına uygun olarak yapılan tahvil sonucunu bildirecektir
Buna göre, taşıyıcının eşyanın zıyaından doğan tazminat sorumluluğuna esas olacak değer, eşyanın taşınmak üzere kabul edildiği yer ve zamandaki değeridir. Malın değeri tazminata esas olacağına göre öncelikle bu değerin tespiti gerekir. Taşıyıcının, yükün zıyaa uğramasından doğan tazmin sorumluluğuna esas olacak değer CMR m. 23/2 ‘ye göre hesaplanan değer olmakla birlikte, bu hesaplama neticesinde ulaşılacak tazminat miktarına da bir üst sınır getirilmiştir. Buna göre tazminat, eksik brüt ağırlığın kilogramı basına 8.33 hesap birimini aşmayacaktır. CMR m. 23/3).
Gönderinin münferit parçalarının zıyaı veya hasarı halinde ise taşıyıcının sorumluluğu gönderinin tamamı değerini kaybetmişse tamamının, gönderinin bir kısmı değerini kaybetmişse, değerini kaybeden kısmının net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır.
Burada belirtilen hesap birimi, Uluslararası Para Fonu’nca tarif edildiği gibi Özel Çekme Hakkı’dır. CMR m. 23/3’te belirtilen meblağı; olayla ilgilenen mahkemenin bulunduğu devletin ulusal parasına, karar tarihinde veya taraflar arasında mutabık kalınan tarihte cari kur değeri üzerinden tahvil edilecektir. Özel Çekme Hakkı için uygulanacak, Uluslararası Para Fonu ‘na üye olan bir devletin ulusal parasının değeri, Uluslararası Para Fonu tarafından kendi muamele ve işlemleri için anılan tarihte geçerli, değerlendirme yöntemine uygun olarak hesaplanacaktır. Özel Çekme hakkı uygulamaları için, Uluslararası Para Fonuna üye olmayan bir devletin ulusal parasının değeri, o devlet tarafından tayin edilecek sekle göre hesaplanacaktır (CMR m. 23/7).
Eşyanın hasara uğraması durumunda taşıyıcının tazminat sorumluluğunun kapsamı, CMR’nin 25. maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde saptanacaktır . CMR m. 25, hasar durumunda taşımacının, yükün 23. maddeye göre belirlenecek değeri ile hasarlı değeri arasındaki farktan sorumlu olacağını belirtmektedir . O halde hasar durumunda tazminat miktarını saptamadan önce malın değeri, öncelikle borsa fiyatına göre, bir borsa fiyatının bulunmaması durumunda ise, piyasa fiyatına göre belirlenmelidir. Eğer hasara uğrayan mal için bir piyasa fiyatı belirlemesi yapılamıyorsa malın değeri, aynı cins ve kalitedeki malların değerine göre saptanmalıdır. Eşyanın taşınması sebebiyle ödenen gümrük vergileri de eşyanın hasarlı değerinin hasarsız değerine oranı nispetinde taşıyıcı tarafından karşılanacaktır. Konvansiyon gümrük vergilerinin taşıyıcı tarafından hasar oranı nispetinde tazmin edeceğine yer vermiştir.
Eşyayı koruma borcu gibi taşıma işinin belirli bir süre içinde bitirilmesi borcu da pozitif temele sahip bir borçtur. Şöyle ki TTK m. 875’te taşıyıcının ” … Eşyanın teslimindeki gecikmeden doğan zararlardan” sorumlu olduğu belirtilmiştir. CMR m. 17′ de ise “teslim etmedeki gecikmeden” sorumluluk kabul edilmiştir. Eşyayı zamanında teslim edemeyen taşıyıcı gecikmiş sayılır. Gecikme, taşıma süresinin aşılmasıdır. Bu bakımdan, gecikme sebebiyle taşıyıcı sorumludur.
Taşıyıcı, taşıma işini, taşıma sözleşmesinde kararlaştırılan sürede tamamlamak zorundadır. Eğer taraflar taşıma sözleşmesinde, taşıma işinin ne kadar sürede tamamlanacağına ilişkin bir belirlemede bulunmamışlarsa bu durumda taşıma işi, şartlar dikkate alınarak belirlenir, özenli bir taşıyıcıya tanınabilecek makul bir süre içinde tamamlanmalıdır (TTK m. 873). CMR, 19. maddesinde gecikme halini şöyle belirlemiştir: “Yük kararlaştırılan zaman limiti içinde teslim edilmemiş ise veya kararlaştırılmış zaman limiti olmadığı hallerde, taşımanın normal süresi ve özellikle parçalı yüklerde tüm yükü bir araya getirmek için gerekli zaman, gayretli bir taşımacıya gerekli zamanı geçiyor ise teslimde gecikme var demektir.
Konuya ilişkin olarak 11. HD. 12.12.2006, E. 2005/12623, K. 2006/13193,
“…”Oysa, dava konusu olayda uygulanması gereken CMR’nin 19. maddesi hükmüne göre. taşıma sözleşmesinde, taşıma işinin hangi süre içinde gerçekleştirileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı hallerde taşıma süresi, basiretli bir taşıyıcı tarafından gerçekleştirilecek makul taşıma süresine göre tespit edilir. Makul taşıma süresinin hesabı ise her olayın şartlarına göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Süre hesaplanırken eşyanın ve taşımada kullanılması verilen talimatlar, gümrükteki olağan bekleme süresi, gidilen yolun koşulları, izin verilen sürüş saatleri gibi pek çok faktör dikkate alınmalıdır. Taşıyıcının, geç taşıma halinde sorumluluğu, ağırlaştırılmış özen sorumluluğudur Bu itibarla davaya konu olayda, mahkemece, İstanbul-Şam arası makul taşıma süresi saptanarak, sonucuna göre davacının navlun bedelinin iadesi talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmamıştır.”….” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
TAŞIYICININ SINIRLI SORUMLULUK HÜKÜMLERİNİN UYGULANAMAYACAĞI HALLER
CMR m. 29, “Hasar, taşımacının kendi kötü hareketinden veya davaya bakan mahkemenin kararı ile isteyerek kötü harekete eşdeğer sayılan kusurundan ileri gelmiş ise taşımacı, sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan yahut da kanıt yükünü karşı tarafa yükleyen bu maddenin hükümlerinden yararlanamaz. ” hükmüyle taşıyıcının sorumluluğunu sınırlandırma hakkını kaybetmesini düzenlemiştir.
6762 sayılı TTK. m. 786/3 hükmü şöyle demektedir: “Zarar, taşıyıcınzn ağır kusuru veya hilesinden doğmuş olduğu takdirde yukarki fıkrada anılan halde veya bu maddenin birinci fıkrası veyahut 785. maddedeki tazminatlar yerine tam tazminat istenebilir. ” Maddede hile sözcüğü terim anlamı ile kullanılmamıştır ve kast kavramı yerine kullanılmıştır . Dolayısıyla zarar, kast ya da ağır ihmal sonucu doğmuşsa, taşıyıcı 785. maddedeki tazminatlar yerine tam tazminat ödemek zorundadır.
Taşıyıcının kastının yada kasta eşdeğer kusurunun bulunduğu durumlarda, sözleşmenin taşıyıcının sorumluluğunu kaldıran ya da sınırlandıran, ispat yükünü değiştiren hükümlerinden faydalanmak mümkün olmayacaktır.
KAST /KASTA EŞDEĞER KUSUR /PERVASIZCA DAVRANIŞ TERİMLERİ
Kusurun dereceleri bakımından yapılabilecek ayınında, failin kast ya da ihmal ile hareket ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Kast, kusur çeşitlerinden olup, haksız bir sonucun elde edilmesi için bilerek ve isteyerek gerçekleştirilen iradi faaliyettir. . İhmal ise, haksız sonuca yönelmemekle birlikte, durumun ve koşulların gösterdiği dikkat ve özeni göstermeme halidir. Burada kusur dikkatsizlik veya özensizlikten kaynaklanır. Kastta, haksız fiil faili, davranışının zararlı sonucunun farkındadır ve bu sonucun gerçekleşmesini istemektedir. Failin bu davranışı hukuk düzenini ağır biçimde ihlal etmekte ve fail bu yüzden kusurlu sayılmaktadır . Kasıtlı olarak bir davranışta bulunan taşıyıcının da ne yaptığını bildiği varsayılır. Buna karşılık kasta eşdeğer kusur sahibi kişinin davranışlarının sonucunu önemsemediği ve davranışı neticesinde bir zarar doğabileceğinin bilincinde olduğu kabul edilir.
İhmal ise ağır ve hafif ihmal olmak üzere iki kısımda incelenir. . Ağır ihmalde, bir kimsenin, aynı ya da benzer olaylarda göstermesi gereken en basit dikkat ve özenin gerçekleştirilmemesi neticesinde bir zarar söz konusu olmaktadır. Ağır ihmalin tespitinde ölçü, aynı koşullar altında bulunan herkesin, kusurun oluşmaması için alabileceği en basit önlemi almamaktır . Failin kendisinin ya da aşın dikkatli kişilerin davranışları, failin davranışının ihmal olarak değerlendirilmesi noktasında bir kıstas olarak kabul edilmemelidir.
6102 sayılı kanunun 886. maddesinde, “Zarara, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen taşıyıcı veya 879. Maddede belirtilen kişiler, bu Kısımda öngörülen sorumluluktan kurtulma hallerinden ve sorumluluk sınırlamalarından yararlanamaz. “ hükmü bulunmaktadır. Burada kasta eşdeğer kusurun varlığı, pervasızca davranışın gerçekleşmesi ve bu davranışın sonuçlarının bilinmesi şartına bağlıdır.
Konvansiyon’da yer alan ve taşıyıcının sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkının kaybı olarak öngörülen pervasızca hareket yani ‘wilful misconduct’ kavramı hiçbir kusur derecelendirmesi ile sınıflandırılmadan şu iki unsurun birlikte bulunduğu teste göre tespit edilebilecektir: Taşıyıcının, hatalı veya yanlış olduğunun bilincinde gerçekleştirdiği kaçınma ve eylem, (eylem/eylemsizlik) , isteyerek kötü hareket olarak tanımladığı görülmüştür. Bu hatalı veya yanlış eylem veya kaçınmanın zarar meydana getirme olasılığını artırdığını öngörmesine rağmen eylemine veya kaçınmaya devam etmesi gerekmektedir. (hasarı kabullenme, hiçe sayma)
Yani pervasızca harekete eş değer kusur için her sistem taşıyıcının doğrudan veya dolaylı olarak içinde bulunduğu eylem veya kaçınmanın hatalı veya yanlış olduğunun ya da hatalı veya yanlış olan davranışının sonucunun hasar olasılığını artırdığının bilincinde olmasını aramaktadır. Lex fori gereğince somut olayı değerlendirecek olan mahkemeler taşıyıcının içinde bulunduğu eylem veya kaçınmanın hatalı veya yanlış olduğu bilincini ve davranışın neticesinin hasar olasılığını artırdığı öngörüsünü deneyimli ve basiretli bir taşıyıcının davranışı ile kıyaslayarak pervasızca eş değer kusur olup olmadığına karar verecektir. Yani somut olayda taşıyıcı deneyimli veya basiretli bir taşıyıcı olarak hareket etseydi aynı hasar meydana gelecek ise o halde pervasızca harekete eş değer kusurdan söz edilmeyecek; buna karşılık deneyimli veya basiretli bir taşıyıcı somut olayda farklı bir davranış sergileyerek hasar meydana gelmeyecek veya daha az hasar meydana gelecek idiyse o halde taşıyıcının davranışının pervasızca harekete eş değer kusur olduğuna karar verebilecektir. taşıyıcının davranışının pervasız olması “dikkatsizlikten daha öte tedbirsizliğe, ihtiyatsızlığa varan cesaretle’ hareket edilmesi olduğu da Yargıtay tarafından belirtilmektedir.580 Dolayısıyla doktrin ve Yargıtay’ın kararlarında da görüleceği üzere pervasızca hareket taşıyıcının zarar olasılığını hiçe sayan, tedbirsizce, ihtiyatsızca hareket etmesi olarak tanımlamaktadır.
KARA TAŞIMACILIĞI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/3125 E. 2017/4094 K. ve 12.07.2017 tarihli kararı.
“….Mahkemece, taşıyanın tedbirli bir taşıyanın göstermesi gereken özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmediği, TTK m.1178’e göre gönderilene usulüne uygun teslim yapılmadığı, TTK m.1179’a göre taşıyanın ve onun adına hareket eden adamlarının somut olaydaki fiili taşıyanın, ağır bir kusurunun pervasızca bir davranışının bu zarara sebebiyet verdiği, davalı taşıyanın TTK m.1187’e göre sınırsız sorumlu olduğu, davalının davada belirtmiş olduğu 23.05.2014 tarihli faturanın niteliğinin navlun ücreti olmadığı iddiası var ise de düzenlenen konşimentoya göre davalının taşıma işini üzerine almışlığı ve taşıyan sıfatını kazandığı gerekçesi ile davanın kabulü ile 10.802,38 USD’nin davalının temerrüt tarihi olan 25.06.2014 tarihinde itibaren işleyecek 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi gereğince devlet bankalarınca ABD doları cinsi üzerinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanarak fiili ödeme günündeki döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Benzer şekilde Yargıtay ‘da ‘Taşıyanın tedbirli bir taşıyanın göstermesi gereken özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmediği, …, ağır bir kusurunun pervasızca bir davranışının bu zarara sebebiyet verdiği,..’ şeklindeki kararında da pervasızca hareketin taşıyıcının kendisinden beklenilen özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi sonucu oluşacağını belirtmiştir.
Dolayısıyla taşıyıcının kendisinden beklenilen özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi pervasızca hareket anlamına gelecektir. Taşıyıcının kendisinden beklenilen özen ise deneyimli veya basiretli bir taşıyıcının somut olayda göstereceği özen derecesidir. Deneyimli veya basiretli bir taşıyıcının göstereceği özen derecesinin nasıl olması gerektiği veya şartlarına ilişkin bir açıklama olmamasına karşılık bunun tespiti ‘… gerekli özene ve tedbire rağmen bu sonuç ortaya çıkacaksa o halde taşıyıcının sorumlu olmadığı kabul edilecektir.
Konvansiyon 18/4 maddesi gereği yani taşımanın, eşyayı sıcağın, soğuğun, ısı değişikliklerinin veya havadaki nemin etkilerinden koruyacak özel donanımlı taşıtlarla yapılması durumunda bu tür donanımın seçiminde, bakımında ve kullanımında kendisine düşen önlemleri alırken azami özeni göstermesi beklenilmelidir. Özel donanımlı taşıtın her ekipmanının elektronik olması durumunda dahi taşıyıcının bizzat donanımı kontrol etmesi, problemin varlığında gerekli tedbirleri alması, kontrollerin sağlanması beklenilmelidir.
Türk hukuk sistemi uyarınca kasta eş değer kusur, taşıyıcının kendisinden beklenilen veya eşya sahibinde haklı bir güven oluşturduğu eşya ile ilgili dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olan davranışının neticesinde hasara sebebiyet vereceğini öngörmesine rağmen zarar olasılığını hiçe sayarak veya ihtiyatsızca hareket etmesi olduğu için taşıyıcının eşyanın durumunu taşıma boyunca gerek fiilen gerekse de kontrolü sağlayan elektronik donanımları kontrol etmemesi, hava şartlarına uygun donanımlar kullanmaması, eşyayı fiilen kısa aralıklarla izleyerek eşyanın bulunduğu donanım içerisinde gerekli hava akışını sağladığının gözlemlenmemesi gibi deneyimli ve tedbirli bir taşıyıcıdan beklenilen tüm tedbirleri almadığından yani azami özenin sarf etmemiş olduğundan meydana gelen hasardan sınırsız olarak sorumlu olmalıdır.
Dolayısıyla taşıyıcıdan beklenilen özen, somut olayda benzer durumlardaki taşıyıcının gösterdiği özen ve tedbire rağmen yine aynı sonuç meydana gelecekse o halde hem taşıyıcının Konvansiyon 17/2 maddesine göre sorumluluğu olmayacak hem de kendisinden beklenilen azami özeni gösterdiği veya basiretli ve deneyimli bir taşıyıcı gibi hareket ettiği kabul edilecektir. Taşıyıcının göstereceği azami özen eşyayı koruma borcu kapsamında değerlendirilecektir. Taşımaya konu eşyanın teslim alınmasıyla başlayan sorumluluk ile birlikte taşıyıcının eşyayı koruma borcu ve göstermesi gereken azami özen başlamış Olacaktır. Dolayısıyla eşyanın teslim alınmasından teslim edilmesi anına kadar taşıyıcı eşyayı koruma borcu altında deneyimli veya tedbirli bir taşıyıcının göstermesi gereken özeni göstermemiş olması durumunda pervasızca bir harekette bulunduğu kabul edilecektir.
Konuya ilişkin olarak Yargıtay 11. HD. 5.12.2006 tarih ve 2005/12435 E., 2006/12818 K.sayılı kararıdan
” … Dairemizin 12.6.2000 tarih ve 4546-5446 sayılı ve 4.4.2005 tarih ve 6554-3112 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, CMR Konvansiyonunun 29’uncu maddesinde taşıyıcının sınırlı sorumluluğunun hangi hallerde uygulanmayacağı gösterilmiş olup, buna göre taşıyıcının kendi fena hareketinin veya kasdi fena harekete denk tutulan kusurundan meydana gelen hasar halinde, taşıyıcının sorumluluğunu sınırlayan veya ispat yükünü karşı tarafa yükleyen hükümlerin uygulama kabiliyeti kalmamaktadır. Bu kusur ve kastın TTK. nun 786’ncı maddesinde geçen ağır kusur ve hile kavramlarına karşılık geldiğinin kabulü ile taşıyıcının bu hallerde sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağı sonucuna varılmalıdır. Taşıyıcının zarar nedeni konusuna hiçbir açıklama yapmamış olması, kendisinin karine olarak sorumluluğunu sınırlama hakkını kaybetmiş sayılmasına yol açacağı ve davacının gerçek zararını karşılaması gerektiği de kabul edilmelidir. Mahkemece, bu ilamlarda yapılan açıklamalar ve ilkeler çerçevesinde, davalının hukuki durumunun CMR. Konvansiyonunun 29’uncu madde hükmüne göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmaması doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalılar yararına bozulması gerekmiştir … ” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Yine aynı şekilde Yargıtay 11. HD. 6.2.2007 tarih ve , 2005/11096 E., 2007/1431K. Sayılı kararında,
“Davacı vekili davalı taşıyıcının olayda ağır kusurlu olduğunu ileri sürerek, davalı tarafın sigorta şirketinden tahsil edilen bedelin üzerinde kalan bakiye zararın tazminini istemiştir. Taşımanın tarihi ve güzergahı itibariyle uyuşmazlığa CMR Konvansiyon hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Taşıyıcının azami sorumluluğu CMR Konvansiyonu’nun 23. Maddesinde düzenlenmiş olup, sorumluluğun sınırlandırılması imkanının kaybı, Konvansiyon’un 29. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre, ‘Hasar, taşımacının kendi kötü hareketinden veya davaya bakan mahkemenin kararı ile isteyerek kötü harekete eşdeğer sayılan kusurundan ileri gelmiş ise taşımacı, sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan yahut ta kanıt yükünü karşı tarafa yükleyen bu maddenin hükümlerinden yararlanamaz. .” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Yargıtay ll. HD. 22.7.2011 tarih ve 2010/243 E., 2011/9308K.sayılı kararında
“TTK ve gerekse dava konusu olayda uygulanması gereken CMR hükümlerine göre taşıyıcı, taşımasını üstlendiği malları alıcısına tam ve sağlam olarak teslim etmek zorundadır. Aksi halde, sorumluluğu esastır. Ancak, CMR Konvansiyonunun 1712. maddesinde, hasar veya ziyanın, taşıyıcının önlemesine imkan bulunmayan durumlardan ileri gelmesi halinde taşıyıcının sorumluluktan kurtulacağı ve 23. maddesinde ise sınırlı olarak sorumlu olduğu düzenlenmiş ise de, somut olayda, davalıların sorumluluğunun sınırlarının belirlenmesinde CMR’nin 23. ve 29. maddesi hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. CMR’nin 29. maddesi gereğince taşıyıcının sınırlı sorumluluğunun hangi hallerde uygulanamayacağı gösterilmiş olup, taşıyıcının kendi kötü hareketinden veya isteyerek kötü harekete eşdeğer sayılan kusurundan meydana gelen hasar halinde, taşıyıcının sorumluluğunu sınırlayan veya ispat yükünü karşı tarafa yükleyen hükümlerin uygulanma olanağı kalmamaktadır. …” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Yargıtay 11. HD. 04.04.2005 tarih ve 2004/6554E. – 2005/3212K.sayılı kararında
Dairemizin 12.06.2000 tarih ve 4546-5446 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, CMR
Konvansiyonu’nun 29 ncu maddesinde taşıyıcının sınırlı sorumluluğunun hangi hallerde
uygulanmayacağı gösterilmiş olup, buna göre taşıyıcının kendi fena hareketinin veya kasti fena harekete denk tutulan kusurundan meydana gelen hasar halinde, taşıyıcının sorumluluğunu sınırlayan veya ispat yükünü karşı tarafa yükleyen hükümlerin uygulama kabiliyeti kalmamaktadır. Bu kusur ve kastını, TTK.nun 786. maddesinde geçen ağır kusur ve hile kavramlarını en yakın olarak karşılamakta olduğunun kabulü ile taşıyıcının bu hallerde sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağı sonucuna varılmalıdır. Taşıyıcının zarara hiçbir açıklama ve neden getirememiş olması, kendisinin karine olarak sorumluluğunu sınırlama hakkını kaybetmiş sayılmasına yol açacağı ve davacının gerçek zararını karşılaması gerektiği de kabul edilmelidir.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Yargıtay 11.HD 07.12.2015 tarih ve 2015/5726E. – 2015/13056K.sayılı kararında
“Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre; taşıma sözleşmesine konu pırasaların yüklemesinin tarladan yapıldığı, tam ve sağlam olarak taşımaya alındığı ve taşıma senedine uygun olduğu, davalının ürünü taşıma senedinde belirtilen +2 C sıcaklıkta taşımamış olduğu, eşyanın doğal niteliğinin baştan bilindiği ve CMR 18/4 maddesi gereğince davalının taahhüt ettiği şartları sağlamadığı ve sorumluluktan kurtulma savunmasında bulunamayacağı, yükleme esnasında ön soğutma yapılmadığı ancak davalı tarafından sıcaklığın +2C’ye indirilmesinin mümkün olması karşısında ön soğutma yapılmamasının taze olan ürünün bu derecede bozulmasını sağlamayacağı, taşıyıcının taahhüt ettiği sıcaklıkta taşımayı sağlamadığı ve zarar meydana gelme ihtimali bilinci ile taşıma yapmış olduğu için tam kusurlu sayılacağı, hasar miktarının % 70 olarak belirlenmesi karşısında zarar miktarı olan 7.511 Euro’nun % 70’ine tekabül eden 5.257,70 Euro’dan davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 5.257,70 Euro’nun dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık % 5 oranında faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir… usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
TAŞIYICININ KASTA EŞ DEĞER KUSURUN ZAMANAŞIMINA ETKİSİ
Kasıt ya da kasta eşdeğer kusur aynı zamanda zamanaşımı süresinin de değişmesine yol açan bir durumdur. . CMR m. 32’ye uyarınca, CMR’ye göre yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır. Böyle bir düzenlemeye gidilmesinin sebebi, kastı ya da kasta eşdeğer kusuru bulunan taşıyıcıyı, 1 yıl yerine 3 yıl sorumlu tutarak, kısa zamanda sorumluluktan kurtulmasını engellemektir.
CMR 32.MADDE
- Bu Sözleşme gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır ve şu tarihlerde başlar:
a) Teslimde kısmi kayıp, hasar veya gecikmelerde, teslim tarihinden itibaren,
b) Tam kayıplarda, kararlaştırılan zaman limiti bitiminden 30 gün sonra kararlaştırılmış zaman limiti yoksa, yükün taşıyıcı tarafından teslim alınmasından sonraki 60 ıncı günde,
c) Bütün diğer durumlarda, taşıma mukavelesinin akdedildiği tarihten sonraki üç aylık dönemin sonunda. Limit döneminin işlemeye başladığı gün bu döneme dahil edilmeyecektir. - Yazılı bir istem, taşımacı bunu yazılı bildiri ile geri çevirip, ona ilişkin belgeleri de iade edinceye kadar zaman limitini erteler. Talebin bir kısmı kabul edildiği takdirde zaman süresi anlaşmazlık konusu olan istek için tekrar devam etmeye başlar. Istemin alındığını, cevap verildiğini ve belgelerin gönderildiğini kanıtlamak, bu durumlara güvenen tarafa aittir. Aynı gayeyle yapılan başka istemler için zaman süresi ertelenemez.
- Yukarıdaki 2 nci paragraf hükümlerine bağlı olarak, zaman limitinin uzatılması, davaya bakan mahkemenin kararlarına göre düzenlenir. Bu karar aynı zamanda yeniden dava açma haklarını da düzenler.
- Zaman aşımı ile düşen dava açma hakkı, karşıt istek veya vereceğini alacağına sayışma yoluyla kullanılmaz
ÖZETLE; Eşya taşımada taşıyıcının iki asli edimi vardır. Bunlar Eşyayı varma yerine taşımak ve orada eşyayı gönderilene teslim etmektir. Kısacası taşıyıcı taşınacak eşyayı, kendi gözetim ve sorumluluğu altında kararlaştırılan yere götürmeyi üstlenecektir. Bunun dışında taşıyıcının eşyayı koruma borcu gibi yan edimi de mevcuttur. Taşıma sözleşmesi gereğince taşımaya konu eşyanın teslim alındığı andan teslim edildiği ana kadar hasarsız olarak yani teslim alındığı şekil ve durumuyla taşımayı yerine getirmek zorundadır. Eşyayı koruma borcu kapsamında taşıyıcı, eşyanın niteliğine bağlı olarak belirli aralıklarla eşyayı kontrol edecek, havalandıracak, ısıtma veya soğutma sistemini denetleyecek, eşya kısmen ıslanmış veya ısınmışsa boşaltma anına kadar kurutacak veya soğumasını sağlayacaktır. Taşıyıcının eşyanın zıyaa olması veya hasar alması hallerinde sınırlı sorumluluğu düzenlenmiş olup; bu doğrultuda talep edilen tazminat miktarı gönderinin münferit parçalarının zıyaı veya hasarı halinde ise taşıyıcının sorumluluğu gönderinin tamamı değerini kaybetmişse tamamının, gönderinin bir kısmı değerini kaybetmişse, değerini kaybeden kısmının net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır. Ancak taşıyıcının sınırlı sorumluluk halleri her koşulda uygulama alanı bulmamaktadır. CMR’nin 29. maddesi gereğince taşıyıcının sınırlı sorumluluğunun hangi hallerde uygulanamayacağı gösterilmiş olup, taşıyıcının kendi kötü hareketinden veya isteyerek kötü harekete eşdeğer sayılan kusurundan meydana gelen hasar halinde, taşıyıcının sorumluluğunu sınırlayan veya ispat yükünü karşı tarafa yükleyen hükümlerin uygulanma olanağı kalmamaktadır. TTK m. 886’da kullanılan pervasızca davranış terimi ile taşıyıcıdan beklenen asgari özen ve dikkatin gösterilmemesi hali anlaşılmalıdır. Kasta eşdeğer kusur, kötü harekete eşdeğer kusur ve pervasızca davranış terimleri genel hatlarıyla aynı anlamı ifade etmektedir. Zira taşıyıcının görevi taşıma edimini uluslararası standartlara uygun ve en yüksek özenle teslim etmektir. Şu halde basiretli bir taşıyıcıdan beklenmeyen bile bile özensiz davranış bu madde kapsamında değerlendirilecektir. Taşıyıcının kast veya kasta eş değer halleri salt tazminat konusunda etkili olmamak ile birlikte zamanaşımı sürelerinde de etkilidir. CMR m. 32’ye uyarınca, CMR’ye göre yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır.
Av. Gökhan AKGÜL & Av. Gökçe DEVİREN
ANTALYA KARA TAŞIMACILIĞI HUKUKU – ANTALYA KARA TAŞIMACILIĞI HUKUKU AVUKATI
Kara taşımacılığı sektörü, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde ticaretin bel kemiğini oluşturmaktadır. Ancak bu alandaki yasal düzenlemeler, sürücüler, taşımacılık firmaları ve yük sahipleri için çeşitli hukuki sorumluluklar doğurur. Taşıma sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar, kazalar, sigorta sorunları ve cezai yaptırımlar gibi konularda kara taşımacılığı alanında uzman bir avukat, hak kayıplarının önüne geçilmesinde kritik rol oynar.
Kara taşımacılığına dair mevzuata hakim bir avukat, CMR Konvansiyonu, Karayolu Taşıma Kanunu ve Ulaştırma Yönetmeliği gibi düzenlemelere uygun hareket ederek müvekkilini en iyi şekilde temsil eder. Antalya Kara Taşımacılığı Hukuku Avukatı olarak yasal süreçlerde profesyonel destek vermek ve deneyimli avukat kadromuz ile danışmanlık hizmeti sağlamamız için, bizimle iletişime geçerek sürecin hızlı ve etkili yönetilmesini sağlayabilirsiniz.
Views: 11