
Düşünce ve İfade Özgürlüğü Hakkı Nedir?
Düşünce ve ifade özgürlüğü, Anayasanın ‘’Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’’ başlığı altında yer alan madde 26’da:“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.’’ şeklinde açıklanmaktadır.
Kanun hükmüne göre düşünce ve ifade özgürlüğü; kişilerin düşünce ve kanaatlerinden dolayı suçlanmayacak ve kınanmayacaklarını, bu düşüncelerini de çeşitli yöntemlerle (söz, yazı, resim vb.) paylaşabileceklerini güvence altına alan özgürlüktür.
Sıkça Sorulan Sorular
1.Hakaret ve Düşünce ve İfade Özgürlüğü Arasındaki Farklar Nelerdir?
Hakaret suçu, TCK madde 125’te düzenlenen ve failine 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası öngören bir suçtur. Buna karşılık düşünce ve ifade özgürlüğü; yukarıda bahsedildiği gibi Anayasa madde 26’da yer alan bir tür güvence olmaktadır.
Bilinmelidir ki, başkalarının haklarını ihlal eden, nefreti savunan ve ayrımcılığı veya şiddeti körüklediği anlaşılan ifadeler; hukukun güvencesi altında değildir. Bu sebeple hakaret, ifade özgürlüğü kapsamında olmamakta ve suç teşkil etmektedir. Hangi hakaretlerin ne şekilde suç teşkil ettiği ise dava özelinde hakim tarafından tayin edilecektir.
2.Düşünce ve İfade Özgürlüğünün İhlali Suç Mudur?
İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme; TCK madde 115’te aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
‘’(1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç,
düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları
açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin
bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, fail hakkında birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
(3) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir
kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişiye birinci fıkra hükmüne göre ceza verilir.’’
3.Düşünce ve İfade Özgürlüğünün İhlali Halinde Hangi Hukuki Yola Başvurulabilir?
Düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlalinden doğrudan etkilenen kişiler, gerek Anayasa Mahkemesi’ne gerekse (tüm iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilmektedir.
AYM’ye bireysel başvuru, ihlalin öğrenilmesinden itibaren 30 günlük süre içerisinde; bizzat başvurucu, başvurucunun kanuni temsilcisi veya avukatı tarafından yapılabilmektedir. Bu hususta taraflar, ilgili başvuruyu gerçekleştirecek ceza avukatına, Antalya ceza avukatına ihtiyaç duyabilmektedir.
Ek olarak, AYM’ye yapılacak bireysel başvurunun 4 koşula bağlandığı görülmektedir,
bunlar:
- İhlal edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde ortak güvence altına alınmış olması - İhlalin, kamu gücünü kullanan kurum veya kişilerin tarafından meydana gelmiş olması
- İhlal edildiği iddia edilen hakla ilgili olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
- İhlal iddiasının, yargılamalarda ve olağan kanun yollarında (itiraz, istinaf ve temyiz) dile getirilmiş olması
Anayasa Mahkemesinin (AYM) İfade Özgürlüğüne İlişkin Sair Emsal
Kararları
‘’İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir.
İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.’’ (AYM)
- ‘’Terörizmin propagandası, şiddetin geçerli ve etkili bir yöntem olduğu
görüşünün toplum içinde yayılmasını ve terör eylemlerine neden olan fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak amacını taşır ve bu amaca ulaşmak ancak belirli bir çaba ve zaman harcanması ile mümkün olabilir. Terör örgütlerine aşama aşama önce sempatizan, daha sonra destekçi ve üye olunması sürecinde propagandanın önemli bir işlevi vardır. Üstelik başvuruya konu PKK terör örgütü artık tehlikeliliği bulunmayan veya tehlikeliliği varsayımsal bir örgüt değildir. PKK terör örgütü olayların geçtiği tarihlerde ve hâlen vahim şiddet hareketlerinin planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir.’’ (AYM, 2015/12115 Başvuru numaralı, 08.06.2021 Karar tarihli karar.) - ‘’…bir basın suçundan dolayı hapis cezası verilmesinin gazetecinin ifade ve
basın özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Böyle bir ceza ancak istisnai
hâllerde kabul edilebilir. Bir yayın sonucu maddi ya da manevi zarara uğramış bir kimsenin, hakkında yanlış bilgiler yayımlayan gazeteci aleyhine en azından özel hukuk kapsamında bir tazminat davası açabileceği kabul edilse bile somut başvurudaki gibi klasik hakaret davalarında oldukça ağır olan hapis cezasının kaçınılmaz olarak caydırıcı bir etki yarattığı kabul edilmelidir…’’ (AYM, 2014/2983 Başvuru numaralı, 15.02.2017 Karar tarihli karar) - ‘’Başvuruya ilişkin olayda dergi biçimindeki yazılı bir doküman Eğitim Kurulu tarafından içeriğinde PKK terör örgütü liderlerinin açıklamaları ile örgüt propagandası ve örgüt üyelerini öven, yücelten ifadelere yer verildiği, bu durumun suçun önlenmesi ile mahkûmun ıslahı amaçlarını engelleyeceği gerekçesiyle terör suçu işlediği iddiası ile tutuklu bulunan başvurucuya verilmemiştir. Eğitim Kurulunun kararına yapılan itirazı değerlendiren İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi aynı gerekçeyle itirazı reddetmiştir.’’ (AYM, 2015/18932 Başvuru numaralı, 22.03.2018 Karar tarihli karar)
- ‘’Mahkûmiyet hükmüne esas alınan sloganın belli olmadığını belirten
başvurucu, örgüt propagandası niteliğinde olmayan slogan nedeniyle
cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ve Anayasa’nın 38. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde ilk olarak ihlal iddiasının kanun yolu şikâyeti kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Ayrıca başvurucunun “Biji Serok Apo” şeklinde slogan atması nedeniyle verilen adli para cezasının demokratik toplum düzeninde gerekli olup olmadığı değerlendirilirken terörü meşrulaştıran, öven ya da buna teşvik eden sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülemeyeceğine yönelik Anayasa Mahkemesi kararlarının dikkate alınması gerektiği bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki açıklamalarını yinelemiştir.’’ (AYM, 2022/21108 Başvuru numaralı, 10.07.2024 Karar tarihli karar) - ‘’Tiyatro sanatçısı ve yazar olan başvurucu, internet üzerinden yayın yapan bir haber portalında köşe yazarlığı yapmakta olup Türkiye Komünist Partisi üyesidir. Başvurucu, Twitter hesabından 6/3/2016 tarihinde “Yemlediğiniz [R.Z.nin] İran’daki partneri [B.Z.] idama mahkum ediliyor, siz halen bu rezilin koynundan çıkmıyorsunuz.” içerikli tweeti, 11/3/2016 tarihinde ise “[R.Z.] Türkiye’deki tüm mal varlıklarını satışa çıkarmış. Alan da şerefsizdir, hırsızdır, talancıdır aracı olan da.” içerikli tweeti paylaşmıştır. Tweetlerin odağındaki R.Z. aslen İranlı bir iş insanı olup hem İran hem de Türkiye vatandaşıdır.’’ (AYM, 2020/13392 Başvuru numaralı, 05.09.2023 Karar tarihli karar)
- ‘’İnsan hakları alanında çalışan bir avukat olan başvurucu bir internet haber sitesinde düzenli köşe yazarlığı yapmaktadır ve toplumda belirli bir tanınırlığa sahiptir. Yurt dışında birçok uluslararası etkinliğe katıldığını söyleyen başvurucu hakkında sosyal medya hesabı üzerinden açıkladığı bir düşüncesi nedeniyle yakalama kararı çıkartılmış, yurt dışına çıkacağı sırada gözaltına alınmış ve bilahare ifadesi alındıktan sonra yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakılmıştır. Sosyal medya paylaşımı nedeniyle başvurucu hakkında başlatılan ceza soruşturması kapsamında yurt dışına çıkış yasağı uygulanmasının ve netice olarak Birleşmiş Milletlerde yapılacak bir programa katılamamış olmasının olayların bütünü ışığında ele alındığında başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğüne müdahale teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.’’ (AYM, 2019/39847 Başvuru numaralı, 25.01.2024 Karar tarihli karar)
- ‘’Başvuru konusu haberlerde gözönünde bulundurulması gereken ilk husus
kullanılan ifadelerin türüdür. Başvurucuların müştekinin itibarına yönelik sert ifadeler kullandığı görülmekle birlikte müştekinin asıl olarak yakındığı ifadenin “paralelci” kelimesi olduğu anlaşılmaktadır. Müştekiyi PDY ile ilişkili gösteren “paralelci” kelimesinin ağır bir söylem olduğu, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bir yanının bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte ifade özgürlüğü; ifadenin rasyonel mi duygusal mı sağlam temelli mi yoksa temelsiz mi olduğuna ve başkalarının onu yararlı veya zararlı, değerli veya değersiz olarak değerlendirmesine bakmaksızın ifadeyi korur. İfadenin polemik içermesi veya kırıcı olması bile onu koruma kapsamından mahrum etmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Önder Balıkçı, § 40). Dolayısıyla kullanılan ifadelerin başvuru konusu olay kapsamında, yazının tamamının ışığı altında ve özellikle hedef aldığı kişi ile başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.’’ (AYM, 2016/73556 Başvuru numaralı, 23.10.2019 Karar tarihli karar) - ‘’Başvurucu; yazın hayatı boyunca Fetullah Gülen hakkında pek çok yazı
kaleme almış ve bunlardan Cumhuriyet gazetesinde 10/7/1994 tarihinde
yayımlanan “Din Ticaret ve Siyaset” başlıklı yazısında, Sol gazetesinde
7/5/2013 tarihinde yayımlanan “Küfür ile Kafir” başlıklı yazısında, Sol
gazetesinde 12/8/2013 tarihinde yayımlanan “Hadi Canım Sen de” başlıklı
yazısında ve aşağıda metni sunulan başvuru konusu, 26/11/2013 tarihli “Alıntı” başlıklı yazıda (bkz. § 13) Fetullah Gülen hakkında bazı tartışmalı ifadelere yer vermiştir.’’ (AYM, 2015/2595 Başvuru numaralı, 23.10.2019 Karar tarihli karar) - ‘’Başvurucunun ilk rapora yönelik yazdığı itiraz dilekçesinde geçen “yandaşlık, aklayıcı, tetikçi, ciddiyetsiz, yalancı, iftiracı” şeklindeki ifadeler nedeniyle başvurucunun iş sözleşmesi 8/7/2020 tarihinde ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık kapsamında haklı sebeple feshedilmiştir. Başvurucu, fesih işleminin haksız ve geçersiz olduğunu belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle tespit davası açmıştır.’’ (AYM, 2022/58456 Başvuru numaralı, 18.04.2024 Karar tarihli karar)
- ‘’Başvurucu, olay tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli
milletvekilidir. Başvurucu 2017 yılının Ağustos ayının başlarında mensubu
olduğu partinin Gebze ilçesinde düzenlediği basın toplantısına katılmış ve
burada bir konuşma yapmıştır. Başvurucu; partisinin iç işleyişine,
belediyenin icraatlarına ve yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerde
bulunduktan sonra “FETÖ’nün siyasi ayağının hiç gündeme gelmediğini”
belirterek konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır: “…Bunların alayı
FETÖ’cü, AKP Genel Başkanı (…), Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı
(…), Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Gebze Belediye Başkanı (…) de
FETÖ’cü. Türkçe Olimpiyatlarını hatırlayın. FETÖ’cü derken 15 Temmuz
da silahı aldı darbeci diye demiyoruz. Sağladıkları imkanları ve işbirlikleri
olarak söylüyoruz. Milat 17-25 Aralık değil. Türkiye’nin en büyük
hırsızlığıdır 17-25 Aralık. Bunlar hesap vermeden FETÖ bitmez. Bunlara
hakkımızı helal etmiyoruz. Sokaklarda olmaya devam edeceğiz. Kocaeli’nin
sorunlarını gündeme taşımaya devam edeceğiz. 2019 Türkiye için milat
olacak. Bunlardan hızla kurtulmamız lazım. Çünkü Türkiye’ye yazık oluyor.” (AYM, 2019/2593 Başvuru numaralı, 15.03.2022 Karar tarihli karar) - ‘’Başvurucu; kendisinin hem doktor hem akademisyen sıfatı bulunduğunu,
gebelik şekeri ve diyabetin kalp ve damar hastalığında ciddi bir risk faktörü olduğunu, söz konusu sorunun kendi uğraşı alanı içinde bulunduğunu, bu nedenle gebelikte şeker yüklenmesine karşı çıktığını, bunu çeşitli platformlarda halkın diliyle ve slogan cümlelerle açıkladığını ifade etmiştir. Başvurucu; halkın sağlığını korumak için bildiklerini kamuya aktardığını, ticari amaçla kitap gösterdiğine yönelik iddianın doğru olmadığını zira hamileleri jinekolojik olarak muayene etmediğini ve buna yönelik olarak hastaları kendisine davet etmediğini, kitaptan edinilecek bilgiyle önlem alınabileceğini belirttiğini, bir hekim olarak araştırma ve bilgilerini kamuyla paylaşmasının hem görevi hem sorumluluğu olduğunu, koruyucu tıbbı öne çıkaran bu tarz açıklamaların ifade hürriyeti kapsamında kaldığını savunmuştur. Bundan başka başvurucu, ilk derece mahkemesi kararının açık bir keyfîlik ve bariz takdir hatası içerdiğini, iddia, olay ve olguların gerekçeli kararda yeterince açıklanmadığını, iddialarının dikkate alınmadığını, adil ve tarafsız bir yargılama yapılmadığını ve bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.’’ (AYM, 2018/6707 Başvuru numaralı, 31.03.2022 Karar tarihli karar)
Views: 10