Zamanaşımı, bir hakkın kazanılması veya kaybedilmesinde ilgili kanun hğkümlerince belirtilen süreler olarak tanımlanmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ise hukukumuzda alacaklar bakımından zamanaşımı düzenlemelerine yer vermektedir. Alacaklarda zamanaşımı TBK m.146-161 arasında düzenleme alanı bulmaktadır. Borçlar Kanunumuz uyarınca zamanşımı, alacak hakkını değil, alacak için dava hakkını ortdan kaldıran sürelere ilişkin zamanaşımı düzenlemesinde bulunmuştur. Yani Türk Borçlar Kanununca öngörülen zamanaşımı alacağa ilişkin borcu ortadan kaldırmamakta, alacağa ilişkin dava hakkının sona ermesine ve hakkın kaybına neden olmaktadır.
6098 sayılı TBK m.146 hükmü uyarınc alacaklara ilişkin genel zamanaşımı düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre;
MADDE 146-
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
Kanun hükmü uyarınca Türk Borçlar Kanunu kapsamında kalan her alacak akisne bir hüküm bulunmadığı sürece 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bir alacak için kanunda aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece, o alacak için 10 yıllık zamanaşımı süresinde dava açma hakkı saklı bulunmakta ve alacaklı taraf, borçludan dava yoluyla alacağını talep edebilmektedir.
Borçlar kanunumuzda 5 yıllık zamanaşımı süreleri de öngörğlmüştür. Ancak sö konusu 5 yıllık zamanaşımı süresi, kanun hükmünde sayılan alacaklar ile sınırlı tutulmuş ve yalnız kanunda sayılı alacaklar bakımından geçerlidir. TBK m. 147 hükmü uyarınca;
MADDE 147-
Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
5 yıllık zamanaşımı TBK m.147 hükmü uyarınca yukarıda sayılan alacaklar için söz konusu olup alacağın muaccel hale gelmesinden 5 yıl geçmesi ile alacak eksik borç nieliği kazanacak ve alacaklının dava yoluyla alacağını talep etme hakkı olmayacaktır.
ALACAKLAR İÇİN ZAMANAŞIMI BAŞLANGIÇ SÜRESİ
Türk Borçlar Kanunu uyarınca alacaklarda zamanaşımı borcun muacccel olması ile birlikte işlemeye başlamaktadır. Taraflar arasında borca konu alacak, borçlu tarafından ifa edilmesi gerektiği an, alacağın muaccel olduğu kabul edilir ve kanunen öngörülen 10 yıllık ve düzenlenen diğer zamanaşımı süreleri alacağın muaccel olduğu andan itibaren işlemeye başlamaktadır.
MADDE 149- Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar.
MADDE 151- Süreler hesaplanırken zamanaşımının başladığı gün sayılmaz ve zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak kullanılmaksızın geçince gerçekleşmiş olur. Zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında da, borçların ifasındaki sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükümler uygulanır
BASİT ALACAKLARDA ZAMANAŞIMININ NİTELİĞİ
Daha önce belirttiğimiz gibi Türk Borçlar Kanunu uyarınca düzenlenmiş zamanaşımı süreleri alçağı sona erdirmemekte alacağa ilişkin dava edilebilirliği sona erdirmektedir. Ancak alacağa ilişkin davalarda zamanaşımı ancak taraflarca def’i olarak öne sürülmekle kullanılabilmektedir. Alacağın zamanaşımına uğramış olduğu mahkeme tarafından re’sen dikkate alınmamakta yalnızca tarafların öne sürmesi üzerine araştırılarak hükme esas alınmaktadır. Alacağın zamanaşımına uğradığı gören taraf, mahkemeye zamanaşımı def’i olarak davaya konu alacağın zamanaşımına uğramış olduğunu öne sürer ve mahkeme sunulan deliller neticesinde alacağın zamanaşımına uğramış olduğuna kanaat getirdiği takdirde alacağın zamanaşımına uğramış olduğuna dair hükğm kurar. Mahkemenin söz konusu hükmü alacağı ortadan kaldırmamakta eksik borç haline dönüşmesine sebep olmaktadır. Eksik borç, ifa edilebilirliği ortadan kaldırmamakta zamanaşımı nedeniyle kanuni yollarla alacağı ifa edebilme yeteneğini ortadan kaldırmaktadır.
ZAMANAŞIMINI DURUDURAN HALLER
Zamanaşımı süresinin durması kanunen zamanaşımı süresinin başlamamışsa başlamayacağı, başlamış ise süresnin işlemesini durduran haller olarak düzenlenmiştir. Zamanaşımı süresinin durması TBK m.153 hğkmü gereğince düzenleme alanı bulmakta ve yalnızca sayılan koşullarda durmaktadır.
MADDE 153-
Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur:
1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.
2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için.
3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.
4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için.
5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.
6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece.
7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece.
Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini sürdürür.
Zamanaşımını durduran süreler kanun hükmü uyarınca sınırlı olarak sayılmış olup yalnızca bu koşullar altında alacağa ilişkin zamanaşımı süresini dudurmaktadır. Söz konusu durumların ortadan kalkması ile zamanaşımı kaldığı tyerden işlemeye devam eder tekrardan başlaması söz konusu olmaz. Zamanaşımı durduran halin gerçekleşmesinden önce işlemiş olan zaman aşımı geçerliliğini korur, hal ortadan kalktıktan sonra zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye devam eder.
ALACAKLARDA ZAMANANŞIMINI KESİLMESİ
Alacaklarda zamanaşımı süresinin kesilmesi TBK m.154 hükmü uyarınca düzenleme alanı bulmaktadır. Zamanaşımının kesilmesi, zamanaşımının durmasından farklı olarak sürenin işlemesini tamamen durdurmaktadır.
MADDE 154-
Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.
Kanun hükmünün saydığı durumların söz konusu olması halinde alacağa ilişkin zamanaşımı kesilmiş sayılır ve yeni bir süre işlemeye başlar. Yeni süre, Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, her zaman on yıldır. Diğer hallerde de işlemin sona ermesinin ardından zamanaşımı kesildiği gerekçesiyle zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Ancak Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.
ZAMANAŞIMINDAN FERAGAT
Zamanşaımı süresinden alacaklı tarafın feragat etmesi zmaanaşımı süresinin başlamsından önce mümkün olamaz. Alacaklı, alacağından zamanaşımı süresi işlemeye başlamadan yani alacak muaccel olmadan feragat etse dahi zamanaaşımınddan feragat, zamanaşımı süresi başlamadan feragat yapılması gerekçesiyle hüküm doğurmamaktadır.
MADDE 160-
Zamanaşımından önceden feragat edilemez.
Müteselsil borçlulardan birinin feragat etmiş olması, diğerlerine karşı ileri sürülemez.
Bölünemez bir borcun borçlularından birinin feragat etmiş olması durumunda da aynı hüküm uygulanır.
Asıl borçlunun feragati de kefile karşı ileri sürülemez
BASİT ALACAKLARDA ZAMANAŞIMI İLE İLGİLİ ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
T.C. YARGITAY 3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/5120 Karar No: 2019/8766 Karar Tarihi: 05.11.2019
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı; davalının Vakıflar Genel Müdürlüğünün kadrolu avukatı olduğunu, davalıya yasaların belirlediği limitlerin üstünde avukatlık ücreti ödemesi yapıldığını, bu paranın yersiz olarak ödendiğini ileri sürerek, fazla ödenen 18.529,16 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı; zamanaşımı def’inde bulunmuş, esası hakkında da; dava konusu vekalet ücretinin davacı idarenin talimatıyla ödendiğini, faiz talep edilemeyeceğini, Maliyeye ödenen verginin talep edilemeyeceğini savunarak; davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine; Dairemizin, 03/02/2011 günlü ve 2010/17984 E., 2011/1576 K.sayılı ilamı ile; “…657 sayılı kanunun vekalet ücretine ilişkin 146. maddesi hükmü 1136 sayılı kanunun 164. maddesine göre “özel kanun” niteliğinde olup, bu durumda 657 sayılı Yasada kurum avukatlarına verilecek vekalet ücretine ilişkin olarak farklı bir düzenleme yapılmadığı sürece, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda 4667 sayılı kanunla yapılan değişikliğin kamu personeli statüsünde bulunan kurum avukatlarına ve bu arada davacıya ödenen vekalet ücretine uygulanan sınırlamayı kaldırdığından söz etmek mümkün olmadığından; mahkemece, anılan 146. maddede yer alan düzenleme uyarınca inceleme yapılarak davalıya fazla ödenen miktar yönünden davanın kabulü gerekirken, reddi cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca, Borçlar Kanununun 66.maddesi gereğince, “haksız surette mal iktisabından dolayı ikame olunacak dava, mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğuna ıttılaı tarihinden itibaren on senenin müruriyle sakıt olur.” Bu kanun hükmü gereğince, zamanaşımının başlangıcı olarak “öğrenme tarihi” esas alınmalıdır. Tüzel kişiler ve özellikle de kamu kurumlarında öğrenme tarihi, o kurumun dava açma konusunda emir vermeye yetkili organı bakımından esas alınır. Öyle ise, mahkemece; yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, davacı kurumda, dava açma konusunda emir vermeye yetkili makamın ve bu makamın öğrenme tarihinin belirlenmesinden sonra, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuş; davalının, karar düzeltme istemi, Dairemizin 2011/14141 E., 2011/19329 K. sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 /3 Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne, 18.529,16 TL alacağın davadan önce davacı yanın davalıyı temerrüde düşürdüğü belgelendirilmediğinden dava tarihi 29/09/2009 tarihinden itibaren işbu alacağa işleyecek değişken oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı kuruma verilmesine; yargılama devam ederken davalı hak edişlerinden davacı kurum tarafından kesilen ve bilirkişice belirlenen 05/12/2010 tarihli 6.003,94 TL, 24.03.2011 tarihli 6.508,84 TL, 02/01/2012 tarihli 2.934,72 TL ‘lik toplam 15.447,50 TL’lik ödemenin infazda icra müdürlüğünce alacaktan mahsup edilmesine karar verilmiş; hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; karar, Dairemizin 05.07.2018 tarihli ve 2016/20597 E. 2018/7660 K. sayılı kararıyla “2-Hesaplanan alacak miktarı içinde davacı idarece Vergi Dairesine ödenen gelir vergisinin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalının, Vergi Dairesine hataen ödenen gelir vergisinden dolayı bir zenginleşmesi bulunmadığı gibi, ödemede bir kusuru da bulunmamaktadır. Davacı idarenin hataen ödediği gelir vergisini ilgili yerden her zaman geri isteyebileceği de gözetildiğinde; davalının vergi miktarından da sorumlu tutulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. 3-Yargılama aşamasında 15.447,50 TL’nin davalının sonradan doğan vekalet ücretlerinden mahsup edildiği, buna göre bu alacak kalemi yönünden davanın konusuz kaldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yargılama sırasında tahsil edilmiş olan alacak kalemi yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma sonrası bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece; dava konusu alacağın dava devam ederken 15.447,50 TL’sinin mahsuplaşma süresi ile ödendiği ve bu miktar yönünden davanın konusuz hale geldiği anlaşılmakla, 15.447,50 TL yönünden konusuz hale gelen davanın esası hakkında hüküm tesisine yer olmadığına, fazlaya ilişkin 3.081,60 TL’lik vergiden ibaret alacak yönünden davalının sorumluluğunun bulunmadığı, davacı kurumun işbu alacağı ilgili kurumdan her zaman talep edebileceği dikkate alınarak istemin reddine, dava devam ederken yapılan ödeme ve mahsup tarihleri dikkate alınarak; 6.003,94 TL yönünden 05/02/2010 tarihinde mahsubun yapıldığı dikkate alınarak, işbu miktara 29/09/2009 tarihinden 05/02/2010 tarihine kadar, 6.508,84TL yönünden 24/03/2011 tarihinde mahsubun yapıldığı dikkate alınarak işbu miktara 29/09/2009 tarihinden 24/03/2011 tarihine kadar, 2.934,72 TL yönünden 02/01/2012 tarihinde mahsubun yapıldığı dikkate alınarak, işbu miktara 29/09/2009 tarihinden 02/01/2012 tarihine kadar işleyecek yasal faizin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, dava devam ederken davalının ödeme yaptığı, bu durumun davayı kabul anlamına geldiği mahkememizce benimsenmiş olmakla, Harçlar Kanununun 22 maddesi uyarınca 703,47.TL karar harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 250,20.TL’nin mahsubu ile bakiye 453,27.TL’nin davalıdan tahsiline, hazineye irad kaydına karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemenin yargılamaya devam ederek, dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekmektedir. Öte yandan, 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (I) sayılı tarifenin yargı harçları başlığını taşıyan bölümünün karar ve ilam harcı başlıklı III. kısmının 1. fıkrasında, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden tarifede gösterilen oranda nispi karar ve ilam harcı; 2-a fıkrasında ise, 1. fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlar ve davanın reddi kararlarında maktu karar ve ilam harcı alınacağı hükme bağlanmıştır. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 2 /3 Bu durumda; konusu belli bir değerle ilgili bulunan davada esas hakkında karar verilmesi halinde nispi harç alınacağı, usule ilişkin nihai kararlarla, davanın konusuz kalması halinde verilecek kararlarda maktu harç alınacağı kuşkusuzdur. Somut olayda; davalıdan olan alacağını davalının dava tarihinden sonra doğan alacaklarından mahsup eden davacı dava tarihi itibariyle davasında haklıdır. Dava konusu alacak her ne kadar dava açılırken nisbi harca tabi ise de, dava konusu miktarın yargılamanın devamı sırasında davalının sonraki tarihli hakedişlerinden mahsup edilmiş olması nedeniyle dava konusuz kaldığından, davalı aleyhine maktu karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekmekte olup, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Ne var ki, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması HUMK 438/ 7 maddesi hükmü gereğidir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 4. fıkrasındaki “Dava devam ederken davalının ödeme yaptığı, bu durumda davayı kabul anlamına geldiği mahkememizce benimsenmiş olmakla, Harçlar Kanununun 22. maddesi uyarınca 703,47 TL karar harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 250,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 423,57 TL’nin davalıdan tahsiline, hazineye irad kaydına”, ifadesinin hüküm fıkrasından çıkarılarak yerine “Karar tarihi itibariyle alınması gereken 35.90 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına” ifadesinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05/11/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Views: 15