Dava arkadaşlığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 57-60 maddeleri arasında düzenleme alanı bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, davanın tarafları ile ilgili bir durum olması sebebi ile öğretide subjektif dava birleşmesi olarak da adlandırılmaktadır. HMK uyarınca görülen bir davada dava arkadaşlığının söz konusu olması; davayı açan davacıların birden fazla olması ve aralarında davaya ilişkin bağlantının bulunması veya davanın yöneltildiği davalıların birden fazla kişi olması ve yine davalılar arasında davaya ilişkin bağlantının bulunması halidir. Bu durumlarda söz konusu dava için dava arkadaşlığından bahsedilecektir. Yine HMK uyarınca dava arkadaşlığı; zorunlu (mecburi) dava arkadaşlığı ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Zorunlu dava arkadaşlığı ise kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI
İhtiyari dava arkadaşlığı, HMK m.57, m.58 de hükmünde düzenleme alanı bulmaktadır. İhtiyari dava arkadaşlığı, aralarında kanunen öngörülmüş durumlar çerçevesinde birden fazla kişinin birlikte dava açtığı ya da birden fazla kişi hakkında dava yöneltildiği durumlarda söz konusu olmaktadır. İhtiyari dava arkadaşlığından bahsedilebilmesi için kanunen öngörülen hallerin bulunması gerekmekte olup bu durumlar dışında ihtiyari dava arkadaşlığından bahsetmek mümkün değildir.
İhtiyari dava arkadaşlığı MADDE 57-
(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.
İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu MADDE 58-
(1) İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.
İhtiyari dava arkadaşlığı, adından da anlaşıldığı üzere taraflar arasında bir zorunluluk doğurmamaktadır. Tarafların davası aynı dava içinde yürütülse de her bir tarafın davası birbirinden bağımsız olmakta ve taraflar dava içerisinde birbirinden bağımsız hareket etmektedir. Davanın esasına ilişkin taraflar arasında bağlantı bulunmakta ve Hukuk Muhakemeleri Kanununa temel teşkil eden usul ekonomisi ilkesi gereğince davanın konusuna ilişkin tarafların arasında bulunan bağlantı nedeniyle birden fazla tarafın davasının aynı dava dosyası içerisinde görülmesi daha uygun düşmektedir. Anlaşılacağı üzere ilgili dava dosyası için ihtiyarı dava arkadaşlığı dava dilekçesi ile davanın ilk aşamasında da söz konusu olabileceği gibi mahkeme kararı ile davalar devam ederken dava dosyalarının birleştirilmesi kararı ile de mümkün olabilmektedir.
İHİTYARİ DAVA ARKADAŞLIĞININ SÖZ KONUS OLDUĞU DURUMLAR
Kanun hükmünde de yer verildiği üzere ihtiyari dava arkadaşlığı belli şartların varlığı halinde söz konusu olabilmektedir. Bu durumlardan biri, ihtiyarı dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davacı ya da davalı taraflar arasında; davaya konu hak veya borcun davacı veya davalı taraflar arasındaki el birliğiyle mülkiyet haricinde bir sebeple ortak bir sebebe dayanıyor olmasıdır. Dava konusu hak veya borç konusu, taraflar arasında paylı mülkiyete ilişkin ortak bir sebebe dayandığı takdirde ihtiyari dava arkadaşlığından bahsedilebilecektir. Ancak dava konusuna ilişkin bağlantı elbirliğiyle mülkiyetten kaynaklanıyor ise ihtiyari dava arkadaşlığından değil açıklayacağımız üzere mecburi dava arkadaşlığından bahsedilecektir.
İhtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu bir diğer durum ise; tarafların ortak iradesi ile birlikte yapılmış bir işlemin olması ve bu işlem ile tarafların birlikte bir yükümlülük altına girmiş olmasının söz konusu olmasıdır. Bu durumlarda davanın konusu tarafların birlikte yapıp tarafların yararına bir hak doğduğu veya tarafların yaptığı bir işlem nedeniyle birlikte yükümlülük altına girdiği bir durumu oluşturuyorsa yine taraflar arasında ihtiyari dava arkadaşlığından bahsedilecektir. Buradaki yükümlülüğün müşterek sorumluluk olduğundan bahsetmek mümkündür. Önemli olan nokta ise müşterek sorumluluğun davanın aynı tarafında bulunan davalılar ya da davacılar arasında bulunması gerektiğidir.
İhtiyarı dava arkadaşlığının söz konusu olduğu son durum ise; ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davaya ilişkin vakıaların veya hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olduğu durumlardır. Burada önemli olan davaya temel teşkil eden olayların veya sebeplerin ortak olmasıdır.
Kanun hükmünden de anlaşıldığı üzere yukarıda sayılan üç durum dışında dava dosyasına taraflar arasında ihtiyarı dava arkadaşlığından bahsetmek mümkün olmayıp kanun koyucu ihtiyarı dava arkadaşlığına sınırlama getirmiştir.
İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞININ DAVA İÇİN DURUMU
HMK m.58 hükmünde de belirtildiği üzere ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda taraflar birbirinden bağımsızdır ve bağımsız hareket ederler. Yani dava dosyası kapsamında yapılan yargılama boyunca taraflar birbirinden bağımsız hareket eder ve dava sonucunda her bir taraf için birbirinden bağımsız hüküm kurulmaktadır. Sonuç olarak, ihtiyarı dava arkadaşlığında davaların birbirinden bağımsız olması ve görülmesi nedeniyle tek görülen dava sonucunda taraf sayısı kadar hüküm kurulur yani tek görülen dava içerisinde aralarında ihtiyarı dava arkadaşlığı bulunan taraf sayısı kadar dava bulunmaktadır. Belirttiğimiz gibi taraflar davayı birlikte de açmak zorunda değildirler. Her bir taraf dava açtıktan sonra da verilecek mahkeme kararı ile davalar birleştirilip aynı yargılama içerisinde görülebilir.
İhtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda, tarafların işlemleri ve davaları birbirinden bağımsız olması nedeniyle tarafların yaptığı tüm işlemler (yetki itirazı, zamanaşımı vb.) birbirinden bağımsız olup yalnızca işlemi yapan taraf için sonuç doğuracaktır.
“Dava, taraflar arasında imzalanan devre mülk satış sözleşmesinden kaynaklanan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder. Davada birden fazla davacı olup, davacıların her biri dava tarihi itibariyle adlarına tescili gereken devre mülklerin bedelini talep ettiklerine göre, her bir davacı arasında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
İhtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu durumlarda alacak tek bir dava ile istense de aslında her bir ihtiyari dava arkadaşı kadar dava söz konusudur. Bu nedenle, her bir davacı yönünden ayrı ayrı hükmedilen bedel gösterilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Mahkemece, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu gözetilerek her bir davacı için ayrı ayrı hükmedilen bedel gösterilerek karar verilmesi gerekirken taşınmazların dava tarihindeki değerleri toplamının davalıdan alınarak davacılara verilmesine şeklinde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” Y3HD. 2022/8099 K.
ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI
Zorunlu dava arkadaşlığı, HMK uyarınca madde 59. 60 hükümlerinde düzenleme alanı bulmaktadır. Kanun hükümlerince zorunlu (mecburi) dava arkadaşlığı maddi ve şekli zorunlu dava arkadaşlığı olmak üzere kendi arasında da ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur.
Mecburi dava arkadaşlığı MADDE 59-
(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.
Mecburi dava arkadaşlarının davadaki durumu MADDE 60-
(1) Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder.
Dava arkadaşlığı, davanın konusuna göre belirlenip maddi hukuka ilişkindir. Buna göre; dava konusu taraflar arasında ayrı ayrı davalarda görülemeyecek sıkı bir ilişkiden kaynaklanıyor ve tek hüküm vermeyi gerektiriyor ise mecburi dava arkadaşlığından söz edilecektir.
Mecburi dava arkadaşlığının söz konusu oluğu davalarda ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalardan farklı olarak taraflar dava içinde birbirinden bağımsız olmamakta ve taraflar bakımından hepsi için hüküm doğuracak tek bir hüküm kurulmaktadır. Yani mecburi dava arkadaşlığı durumu söz konusu olduğu davalarda davacı veya davalı yanlar birden fazla olmasına rağmen birden fazla değil tek bir dava bulunmaktadır.
MADDİ ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI
Zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda yukarıda belirttiğimiz gibi davaya konu hak veya borcun taraflar arasında ayrılmaz ortak bir sebepten kaynaklanıyor olması ve bu durumda dava konusu ortak hak veya borç hakkında verilecek hükmün taraflar açısından tek bir hüküm kurulmasını gerektirdiği durumlarda maddi zorunlu dava arkadaşlığından söz edilecektir. Örneğin elbirliğiyle mülkiyet.
ŞEKLİ ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI
Maddi zorunlu dava arkadaşlığı davanın hem davacı hem de davalı taraflarında mümkün olabilirken şekli zorunlu dava arkadaşlığı davanın yalnızca davalılar tarafında mümkün olabilmektedir. Şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığı, usul olarak birden fazla kişiye davanın yöneltildiği hallerde söz konusu olup maddi anlamda dava arkadaşlığı gibi aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan taraflar arasında tek bir hüküm kurmayı mecburi kılmaz, taraflar için ayrı hükümler de kurulabilmektedir. Şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda, tarafların birlikte hareket etme mecburiyeti durumu söz konusu bulunmamaktadır.
ZORUNLU DAVA ARKADAŞLARININ DAVADA DURUMU
Maddi anlamda zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadırlar. Dava arkadaşları arasında bağımsızlık söz konusu olmamakta yapılan işlem birlikte yapılmalı ve yapılan işlemler bütün dava arkadaşları açısından sonuç doğurmaktadır.
Şekli anlamda dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda daha önce de belirttiğimiz üzere dava arkadaşları için ayrı ayrı hüküm kurulabilmekte ve usulü bir dava arkadaşlığı olması sebebi ile bağımsız hareket edebilme imkanları bulunabilmektedir.
İHTİYARİ VE ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
“Dava; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ile tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Dava konusu feshi istenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde bütün arsa maliklerinin davada taraf olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple, mahkemece yargılama sonucunda verilecek karar, sözleşmede imzası bulunan ancak davada taraf olarak gösterilmeyen diğer arsa sahibinin de hukukunu etkileyecektir. Öncelikle sözleşme konusu taşınmazlar üzerine arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılabilmesi ve yapılan sözleşmenin paydaşları ve yükleniciyi bağlayıcı olması için tüm paydaşlarca ya da yetkili temsilcilerince sözleşmenin imzalanmış olması veya yapılan sözleşmeye “onay” verilmesi zorunludur. Sözleşmenin feshi ya da iptali davası aynı madde uyarınca “olağanüstü tasarruf” niteliğinde olduğundan, mahkemece, müşterek paydaşların tamamının birlikte dava açmasının zorunlu olduğu, sözleşmenin tarafı olan diğer arsa sahiplerinin davada zorunlu dava arkadaşı sıfatı bulunduğu dikkate alınarak, HMK’nın 59. ve 60. maddesi hükümleri de gözetilerek, davaya dahil edilmesi ya da davaya muvafakatlarının alınması için davacı yana süre verilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra iddia ve savunma üzerinde durulup toplanan deliller çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.” Y23 HD. 2020/2338 K.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14652 Karar : 2017/88 Tarih : 6.01.2017
- HMK 57. Madde
- İhtiyari Dava Arkadaşlığı
1- Yargıtay İBK’nun 11.04.1940 gün ve 70 sayılı kararının gerekçesi ve aynı gerekçeye dayalı olarak verilen HGK’nun 21.11.1981 gün ve 1981/2-551 sayılı kararında vurgulandığı üzere, mahkemeler kanunda gosterilen istisnalar dışında kendi hükümlerini kendileri kaldıramazlar ve/veya önceki hükmü ortadan kaldıran mahiyette bir karar veremezler. İlk derece mahkemelerinin kararlarını bozup kaldırma yetkisi, Yargıtay Kanunu’nun 1. maddesi ile HMK’nın geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmaya devam olunan HUMK’nun 428. maddesi uyarınca münhasıran Yargıtay’a aittir. Yerel mahkeme duruşmaya son verip karar vermekle davadan elini çekmiştir. Artık mahkemece, karardan sonraki dönemde, dava tekrar ele alınıp esasa etkili karar verilemez. Mahkemece belirtilen doğrultuda inceleme yapılıp karar verilmesine olanak veren bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Buna cevaz veren bir mevzuat hükmü görünümündeki HMK Yönetmeliği’nin 57. maddesi, ancak yasayla düzenlenebilecek bir hususa ilişkin olduğu gibi yasal dayanağı da bulunmadığından bu gibi hallerde uygulanabilecek bir hüküm niteliğinde değildir. Bu gibi hallerde, Yargıtayca verilecek bozma ilamından sonra dosyanın ele alınıp feragat sebebiyle gerekli kararın verilmesi mümkündür. Yerleşmiş Yargıtay uygulaması bu yöndedir. Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece yukarda tarih ve numarası verilen karar ile reddine karar verilip davadan el çekildikten sonra taraf vekillerince verilen dilekçelere istinaden ek karar ile davanın feragat nedeniyle reddine, davalı yana vekalet ücreti tayin ve takdirine yer olmadığına karar verilmiş olması yerinde olmamış, mahkemece verilen 05.12.2016 tarihli ek kararın bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Uyuşmazlık, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikte olup davadan feragat hüküm kesinleşinceye değin yapılabilir ve karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı gibi yapıldığı anda kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Davacı vekilinin karar henüz kesinleşmeden önce davadan feragate ilişkin beyanı, HMK’nun 74 ve 307 vd. maddeleri uyarınca sonuç doğurucu nitelikte olup davadan feragate ilişkin bir hüküm verilmesini teminen yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma neden ve biçimine göre davacı vekilinin temyiz itirazının incelenmesine yer bulunmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 05.12.2016 tarihli ek kararının bozularak KALDIRILMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 04.12.2015 tarihli kararının BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan neden-lerle davacı vekilinin temyiz isteminin bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/10804 Karar : 2017/5605 Tarih : 20.03.2017
- HMK 59. Madde
- Mecburi Dava Arkadaşlığı
Davacı vekili, koruyucu anne olarak çalışan müvekkilinin üzerine atılan iftira sonucu haksız olarak işten çıkarıldığını ileri sürerek feshin geçersizliğini, işe iade ile işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen sürelere ilişkin ücret alacağı ve diğer hakların hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı Bakanlık vekili, davacı açısından işveren, … … ve … … İl Müdürlüğü açısından ise alt işveren konumunda olan … Ltd. Şti. ile Yeni Nesil şirketi ortak girişimi ile kurumları arasında bakım ihalesi sözleşmesinin olduğunu, davacının davranışlarının İş Kanununun 25/II-e maddesi ve ihale şartnamesine aykırı olduğunu, bunların davacının sözleşmesinin haklı fesih nedenleri olduğunu, alt işverenin davacının sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak davacının davalı kurum bünyesinde koruma altına alınan çocukların bakımı için tahsis edilen evlerde koruyucu anne olarak çalışmakta iken iş akdinin çocuk evinde kötü muamelede bulunması nedeniyle feshedildiği, dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamından bu durumun açıklığa kavuştuğu, davalı tarafça yapılan feshin geçerli nedenle yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz :
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay …. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01…..2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir. Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun …. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin …. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olarak kurulması veya muvazaaya dayanması halinde feshin geçersizliğine yönelik verilen karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, muvazaaya dayalı ilişkinin diğer taraf ise işe iadenin mali sonuçlarından birlikte sorumlu tutulmalıdır.
Somut olayda dava davalı … ve … … Bakanlığı (… İl Müdürlüğü) huzurunda görülüp sonuçlandırılmıştır.
Dosyaya … tarafından gönderilen davacıya ilişkin hizmet döküm cetveli ile işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerine göre davacının fesih tarihi itibariyle son işvereni olarak … Bilişim Ltd. Şti.-Yeni … Sis. Hiz. Ltd. Şti. iş ortaklığı görülmektedir. Davalı Bakanlık ile ortak girişim olarak söz konusu şirketler arasında yapılan ve 01.01.2015-31…..2017 tarihleri arasını kapsayan Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü bakım ihale sözleşmesi de dosyada bulunmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; dava dilekçesi ve duruşma gününün iş ortaklığını oluşturan … … … Bil. Tem. Tur. Nak. Yem. Gıda İnş. Med. Teks. Pet. Oto. San.ve Tic. Ltd. Şti. ile … … … Hizm. Bilişim Teknik Yemekçilik Gıda İnş. Tur. Taş. Elektrik Elekt. San. ve Tic. Ltd. Şti.ne de tebliğ edilmek suretiyle husumetin yöneltilerek taraf teşkili sağlandıktan ve adı geçen şirketlerin bildireceği delillerde toplandıktan sonra çıkacak sonuca göre bir karar vermek ve davayı sonuçlandırmaktır.
Mahkemece taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgiliye iadesine, ….03.2017 gününde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.
Views: 45