ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI

Çekişmeli Boşanma Davası Nedir?

Boşanma davaları, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davası olarak
görülebilmektedir. Çekişmeli boşanma; taraflardan birinin evlilik birliğini
sonlandırmak istemesine karşılık diğer taraf ile boşanma konusunda veya mal
paylaşımı, velayet, tazminat, nafaka gibi fer’i konularda anlaşamaması halinde açılan boşanma davasıdır. Çekişmeli boşanma davasında taraflar mahkemeye, ilgili hususlar hakkında kendi talepleri ve durumları üzerine açıklamalar yaparak mahkemenin kendi lehlerine karar vermesini amaçlarlar.

Çekişmeli Boşanma Davası Hangi Boşanma Sebepleri ile Açılır?

Çekişmeli boşanma davası, bir sebebe dayandırılabileceği gibi birden fazla boşanma sebebine de dayandırılabilir. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanununda, madde 166’da yer alan genel ve madde 161-165 arasında düzenlenen özel boşanma sebepleri olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır.

A. Genel Boşanma Sebepleri

TMK madde 166’da yer alan genel boşanma sebepleri; şiddetli geçimsizlik, hakaret, şiddet, aileye karşı saygısızlık, rıza dışı ya da uygun olmayan yolla cinsel birleşime zorlama, ev geçimine katkıda bulunmama, güven sarsıcı davranışlar ve evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi sınırsız sayıda ve kanunda tek tek sayılamayacak nitelikte boşanma sebeplerini kapsamaktadır. Genel boşanma sebepleri; evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve ortak hayatın yeniden kurulamaması gibi alt başlıklara sahiptir.

1.Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması; yukarıda sayılan olaylara ek olarak, aşırı borç yapılması, uygunsuz işlerde çalışılması, kumar oynanması gibi durumların sebep olduğu ve evlilik birliğinin sürdürülemez halde olduğunu iddia eden boşanma gerekçesidir.

2.Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması

Bir diğer genel boşanma sebebi olan ‘’ortak hayatın yeniden kurulamaması’’, taraflar arasında fiili ayrılığın sürekli devam etmesi ve taraflardan evliliklerini devam ettirmelerini beklenemeyeceğini veya beklemenin imkansız olduğunu ifade eden sebeptir. Bahsedilen fiili ayrılık durumunun süresi, Anayasa Mahkemesi’nin TMK madde 166/4 hakkında aldığı, 22.02.2024 tarihli iptal kararıyla (RG. 19.04.2024; S: 32522) birlikte 3 yıldan 1 yıla indirilmiştir. TMK madde 166/4 yeni hali ile ‘’Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.’’ düzenlemesini içermektedir.

B. Özel Boşanma Sebepleri

Kanun koyucu özel boşanma sebeplerini bahsedildiği gibi TMK 161 ve 165 maddeleri arasında sırasıyla; ‘’Zina’’, ‘’Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış’’, ‘’Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme’’, ‘’Terk’’ ve ‘’Akıl Hastalığı’’ olarak düzenlemiştir. Özel boşanma sebeplerinden en az birini iddia eden taraf; genel boşanma sebeplerinden farklı olarak, karşı tarafın kusur veya fiilinin ağırlığını ispatlamak zorunda değildir. Dolayısıyla özel boşanma sebep veya sebeplerinin yalnızca varlığının ispatlanması boşanma kararı verilmesi için yeterlidir.

1.Zina

Zina; TMK madde 161’de’’Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası
açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden Tarafın dava hakkı yoktur.’’ ifadeleriyle düzenlenen özel, kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebidir. Tazminat hukuku esaslarına göre mağdur eş, zina yapan eşten manevi tazminat talep edebilecektir. Ayrıca diğer boşanma sebeplerinde de olduğu gibi boşanma davasında, hem özel hem genel boşanma sebepleri gerekçe gösterilebilir.
Ancak, boşanma davasının tek bir sebebe örneğin zinaya dayanılarak açılması
durumunda hakim, yalnızca zinanın varlığını tayin edecek ve ona göre karar
verecektir, talep edilmeyen hiçbir boşanma sebebi hakim tarafından dikkate alınmaz. Buna karşın eğer dayanılan boşanma sebebi değiştirilmek isteniyor ise usulüne uygun yapılmış bir ıslah ile bu değişiklik yapılabilir.

2.Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış;

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışın; TMK madde 162’de Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” şeklinde düzenlenen, özel, kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebi olduğu görülmektedir.
Boşanma davalarında ‘’hayata kast’’, failin öldürme niyetinde olduğuna işaret edilen tutum ve eylemlerini ifade etmektedir. ‘’Pek kötü davranış’’, fiilin sonucunda eşin sağlığının, vücut bütünlüğünün bozulmasına; “onur kırıcı davranış” ise hakaret etmek gibi eşin küçük düşmesine yol açan boşanma sebepleridir. Bu sebebe ilişkin açılan bir çekişmeli boşanma davası hakkında Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 15.10.2024 Tarihli, 2024/6726 Esas, 2024/7394 Karar nolu kararında, ‘’İlk Derece Mahkemesince, bozma kararı sonrası yapılan yargılama sonucunda her iki boşanma davasının reddine karar verilmiştir. Ne var ki, toplanan deliller ve dinlenilen tanık beyanlarına göre, davacı karşı davalı erkeğin, kadına “sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, seni istemiyorum diyerek kadını babasının evine bıraktığı” maddî vakıalarının ispatlanmış olmasına
karşılık erkek eşe kusur olarak yüklenmediği, erkek eş tarafından, kadına izafe edilen kusurların ispat edilemediği, evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesinde erkek eşin tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlikmevcut ve sabittir.’’ ifadelerini kullanmıştır.

3.Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme

Bu özel ve kusura dayanan boşanma sebebi, TMK madde 163’te: ‘’Eşlerden biri
küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.’’ şeklinde düzenlenmiştir. İlgili hükümden de anlaşılacağı üzere işlenen suçun küçük düşürücü olması gerekmesinin yanında, ‘’suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme’’ sebebine dayanılarak açılacak boşanma davası için herhangi bir hak düşürücü sürenin öngörülmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 19.03.2015 Tarihli, 2014/20560 Esas, 2015/4947 Karar nolu Kararında bu sebep hakkında, “Tarafların 8.8.2005 tarihinde evlendikleri, davalının 3.8.2005 tarihinde işlediği iddia edilen yüz kızartıcı suçtan dolayı evlenmelerinden 14 gün sonra tutuklandığı ve halen bu suçtan hükmen tutuklu olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek
nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” ifadelerini kullanmıştır.

4.Terk

Özel, kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebi olan terk, kanun koyucu tarafından TMK madde 164’te düzenlenen bir boşanma sebebidir: ‘’Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
Kanun maddesinde belirtildiği gibi eşlerden birinin diğerini terk etmesi veya haklı bir sebep bulunmadan ortak konutlarına dönmemesi (ortak konutu terke zorlayan ya da konuta almayan eş de bu hususa dahildir) ve halen devam etmesi halinde, bu ayrılığın en az 4. ayında yapılması gereken bir ihtar mevcuttur. Bu ihtar, hakim veya noter tarafından ilan yoluyla ve istek üzerine yapılmakta, esasen terk eden eşe karşı bir ‘’eve dön’’ çağrısı niteliği taşımaktadır. Boşanma davasında ‘’terk’’e dayanmak için ise bu ihtarın sonuçsuz kalması; ihtarın üzerinden en az 2, dolayısıyla terkin üzerinden en az
6 ayın geçmesi gerekmektedir. Bu halde hakimin, eşlerden birini diğerinin terk
ettiğine kanaat etmesine yetecek delil ve koşullara sahip olunması halinde kesin olarak boşanmaya karar verecektir.
Belirtmek gerekir ki boşanma sebeplerine konu olacak olayların tamamının
evlendikten sonra gerçekleşmesi veya mevcut olması gerekmektedir. Örneğin,
eşlerden biri diğerinin yalnızca evlilik öncesinde var olan akıl hastalığını evlilik
içerisinde öğrenmiş ise boşanma dava dilekçesinde ‘’akıl hastalığı’’na dayanamaz. Böyle bir durumda tarafın yapması gereken, boşanma dilekçesinde eşinin durumunu kendisinden saklaması sebebine yani irade sakatlıklarından ‘’aldatma’’ya dayanması ve nisbi butlandan kaynaklı evliliğin iptalini istemesidir.

5.Akıl Hastalığı

TMK madde 165’te Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.” şeklinde düzenlenen akıl hastalığı; özel, kusura dayanmayan ve nisbi bir boşanma sebebidir. ‘’Akıl hastalığı’’nın bir boşanma sebebi olabilmesi için değinildiği gibi; evlilik esnasında mevcut olması, bu durumdan dolayı eşler arasında ortak hayatın çekilmez hale gelmesi ve hastalığın geçmeyeceğine işaret eden resmi sağlık kurulu raporunun bulunması gerekir. Bu koşullardan herhangi birinin mevcut olmaması halinde ise boşanma sebebi olarak akıl hastalığına dayanılamaz. Ayrıca kanun hükmünden anlaşılacağı üzere, boşanma sebebi olarak akıl hastalığına dayanmak için herhangi bir öngörülmüş hak düşürücü süre bulunmamaktadır. Tüm bunların yanında; akıl hastalığının evlenme akdi sırasında var olduğu anlaşılırsa bu halde, evliliğin mutlak butlanla sakat olması yani geçersiz olması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla geçersiz olan evlilik, herhangi bir hukuki sonuç da doğurmayacaktır.

Çekişmeli Boşanma Davalarında Yargılama Usulü

Çekişmeli boşanma davaları, yetkili ve görevli mahkemeye sunulacak usulüne uygun hazırlanmış boşanma dava dilekçesi ile açılmaktadır. Bu hususta taraf/taraflar ilgili davayı açacak ve takip edecek boşanma avukatına, Antalya boşanma avukatına ihtiyaç duyabilmektedir.

1.Çekişmeli Boşanma Davalarında Görevli Mahkeme

Çekişmeli boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleri iken aile
mahkemelerinin bulunmadığı yerde asliye hukuk mahkemeleri, aile mahkemesi
sıfatıyla, bu davaya bakmakla yükümlü olmaktadır.

2.Çekişmeli Boşanma Davalarında Yetkili Mahkeme

Çekişmeli boşanma davalarında yetkili mahkeme; TMK madde 168’de bahsedildiği üzere, ‘’Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.’’ Örneğin tarafın davayı; geçici olarak kalınan yerleşim yeri mahkemesinde açması durumunda mahkeme, yetkisizlik kararı verecektir.

Çekişmeli Boşanma Davasını Önce Kimin Açtığı Önemli Midir?

Dava; eşlerden yalnızca biri tarafından açılarak neticelenebileceği gibi diğer eşin de karşı boşanma davası açması halinde, karşılıklı boşanma davası birlikte
görülebilecektir. Bu hususta, davanın hangi eş veya önce hangi eş tarafından açıldığı tarafların boşanmadaki kusurunun takdirinde bir önem arz etmemekte, kusur durumu bundan bağımsız olarak değerlendirilmektedir.

Çekişmeli Boşanma Davasında Tazminat ve Nafaka Talebi

Çekişmeli boşanma davasında TMK madde 174 gereği, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu veya daha fazla kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Ayrıca boşanmaya gerekçe gösterilen olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı eş, kusurlu veya daha fazla kusurlu taraftan manevi tazminat da isteyebilmektedir. İlgili tazminat miktarları, mahkeme tarafından inisiyatif alınarak ve dava özelinde değerlendirilerek karara bağlanacaktır.
Maddi tazminatın hesaplanması tarafların evlilik süreleri, yaşları, ekonomik durumları ve kusurluluk halleri gibi çeşitli unsurlarla değerlendirilerek yapılırken; manevi tazminatta talepte bulunan eşin kişilik haklarının diğer eş tarafından saldırıya uğramış olması ve evliliğin boşanmayla sona ermiş olması gibi koşullar bulunmaktadır. Çekişmeli boşanma davasında taraflar nafaka talep hakkına da sahiptirler. Türk hukukunda nafaka; yoksulluk, tedbir nafakası ve iştirak (bakım) nafakası olarak 3’e ayrılmaktadır.

  1. Yoksulluk nafakası, evliliğin boşanma ile sona ermesiyle birlikte taraflardan birinin yoksulluğa düşecek olmasından kaynaklı verilen nafaka türüdür. Ayrıca bilinenin aksine yoksulluk nafakası; yalnız kadın eş için verilmemekte, boşanmanın ardından yoksulluğa düşenin erkek eş olacağı ispatlanırsa ona da verilebilmektedir. Kural olarak yoksulluk nafakası; talebe bağlıdır, hakim tarafından resen hükmedilmez.
  2. Tedbir nafakası; henüz boşanma gerçekleşmemişken yani boşanma davası
    sürecinde herhangi bir eşin veya reşit olmayan çocukların geçinmesini temin etmek üzere, mahkeme tarafından dava sonuna kadar tedbiren hükmedilen nafakadır. Tedbir nafakası iştirak nafakasına benzer olarak talebe bağlı olmayıp, hakim tarafından resen kararlaştırılabilir niteliğe sahiptir.
  3. Bir diğer nafaka türü olan iştirak (bakım) nafakası, boşanmanın
    gerçekleşmesinin ardından sona eren tedbir nafakasının yerine geçen ancak, sadece çocuklar için talep edilebilen bakım nafakasıdır. Buna göre iştirak nafakasına; çocuğun giderlerinin karşılanması amacıyla ve boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren geçerli olmak koşuluyla, velayet kendisinde olmayan eş aleyhine hükmedilmektedir. Ayrıca kural olarak iştirak nafakasına, talebe bağlı olmaksızın hakim tarafından hükmedilebilir.

Çekişmeli Boşanma Davasında Çocuğun Velayeti Kime Verilir?

Çekişmeli boşanma davasında müşterek çocuğun velayetinin kime verileceği konusu; hakim tarafından, çocuğun gelişimi ve üstün yararı göz önünde bulundurularak belirlenir. Bu konuda çocuk ile anne ve babanın yararı ters olsa dahi çocuğun yararına üstünlük tanınmaktadır. Çekişmeli boşanma davasında çocuğun velayetine binaen mahkeme; pedagog, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi uzmanlardan alacağı çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını değerlendiren Sosyal İnceleme Raporu ile çocuğun yararını tespit eder ve kararı buna göre verir.

Çekişmeli Boşanma Davasında Velayet Verilmeyen Eşin Kişisel Görüş
Hakkı

Kişisel görüş hakkı (TMK madde 323), velayet hakkına sahip olmayan ebeveynin,
müşterek çocukla düzenli olarak görüşüp ilişki kurmayı sağlamayı amaçlamaktadır. Kişisel görüş hakkı kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkeme tarafından resen dikkate alınan bir haktır. Buna karşın çocuğun üstün yararı ilkesi doğrultusunda; çocuğun gelişimini tehlikeye sokan, eğitim hayatını olumsuz etkileyen ve ciddi risk faktörlerinin bulunduğu hallerde, ebeveynin çocuk üzerindeki kişisel görüş hakkı mahkeme tarafından kaldırılabilmektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 19.06.2008 Tarihli, 2008/5816 Esas, 2008/8925 Karar nolu kişisel görüş hakkına yönelik verdiği kararında şu ifadeleri kullanmıştır: ‘’Boşanma davasında velayeti babaya verilen müşterek çocuk ile anne arasında her hafta sonu cumartesi günü saat 9.00’dan pazar
günü saat 17.00’ye kadar kişisel ilişki kurulmuş, davacı baba ise açılan bu dava ile kişisel ilişkinin ayda bir kez olarak yeniden düzenlenmesini istemiştir. Velayeti babaya verilen müşterek çocuk ile davalı anne arasında her hafta sonu cumartesi saat 9.00’dan pazar günü saat 17.00’ye kadar kişisel ilişki kurulması babayı her hafta sonu eve bağımlı hale getireceği gibi velayet görevini gereği gibi ifasını da engelleyeceğinden, anne ile küçük arasında ayın belli haftalarında daha uygun süre kişisel ilişki kurulması için hükmün bozulması gerekmiştir.’’

Çekişmeli Boşanma Davasının Hukuki Sonuçları

Çekişmeli boşanma davalarının hukuki sonuçlarına bakıldığında 3 durum
gözlemlenmektedir: çekişmeli boşanma talebi reddedilebilir, çekişmeli boşanma talebi kabul edilebilir, ayrılığa karar verilebilir.

a. Çekişmeli boşanma davasının reddedilmesi, öne sürülen boşanma sebep veya
sebeplerinin ispatlanamaması veya davanın kusurlu eş tarafından açıldığının
görülmesi neticesinde gerçekleşir.
b. Çekişmeli boşanma davasının kabul edilmesi, boşanmaya konu olan sebep veya sebeplerin ispatı ve taraflar arasında ortak hayatın kurulamayacağının
düşünülmesi ile gerçekleşir. Bu kararın ardından tarafların evlilik birliği mutlak
suretle sona ermektedir.
c. Ayrılık kararı verilmesi ise gerek eşlerden birinin ayrılığı talep etmesi ve
mahkeme tarafından ayrılığa hükmedilmesi ile gerekse ayrılık talebi
olmamasına karşın, hakim tarafından ortak hayatın yeniden kurulması
olasılığına dair kanaat getirilmesi ile gerçekleşir.

Çekişmeli Boşanma Davasında Mal Paylaşımı Nasıl Olur?

Çekişmeli boşanma davasında mal paylaşımı, boşanmanın gerçekleşmesinin ardından mal paylaşımı davasının açılmasıyla gerçekleştirilir. Mal paylaşımının yapılması için öncelikle tarafların evlilik süresi içerisinde hangi mal rejimine tabi olduklarının bilinmesi, ardından rejim özelinde bir tasfiyenin yapılması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu mal rejimlerini, yasal mal rejimi (edinilmiş mallara katılma rejimi) ve seçimlik mal rejimleri (paylaşmalı mal ayrılığı, mal ortaklığı, mal ayrılığı) olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma; edinilmiş mallara katılma rejiminde kişisel ve edinilmiş mallarının, paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde paylaşmalı ve kişisel mallarının, mal ortaklığında ise kişisel ve ortaklık mallarının ayrılması anlamına gelmektedir. Diğer bir mal rejimi olan mal ayrılığında ise bir paylaşım, dolayısıyla tasfiye söz konusu değildir.

Sıkça Sorulan Sorular

1.Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Çekişmeli boşanma davalarının; tarafların iddia, talep ve bilirkişi raporları gibi
değişkenleri değerlendirildiğinde, genellikle 8 ay ile 24 ay arasında sürdüğü
görülmektedir. İlgili süre ilk derece mahkemesi olan aile mahkemesindeki davanın süresidir. Bu mahkemede davanın sona ermesinin ardından tarafların başvurması halinde, istinaf ve ardından temyiz aşamasına geçilebilir.

2.Çekişmeli Boşanma Davasında Hakim Nelere Dikkat Eder?

Çekişmeli boşanma davalarında taraflar, delillerini sunmalarıyla kendi iddialarını kanıtlamaya çalışmakta ve lehlerine karar verilmesini beklemektedirler. Bu konuda hakim nezdinde delil teşkil edecek en kuvvetli unsur ise tanık beyanlarıdır. Dolasıyla mahkeme, duruşma günü kimlik tespitleri yapılan tanıklardan; bulunacakları beyanlar aracılığıyla taraflar arasındaki ihtilaflı konuları aydınlatacak şahitliklerini anlatmalarını istemektedir. Tanık beyanlarıyla ilişkili olarak bilinmelidir ki hakim, olay veya durumlara bizzat şahit olan tanıkların şahitliklerini dinlemek istemektedir.

3.Boşanma Davasında Eşler Eşit Kusurlu Kabul Edilirse Ne Olur?

Boşanma davalarında kusur, tarafların tazminat talepleri üzerine önemli etkide
bulunmaktadır. Buna göre, taraflar mahkemece eşit kusurlu kabul edilirlerse; bu halde her ikisi de maddi veya manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talep
edemeyeceklerdir. Bunun sebebi, tazminat ve nafaka talep eden tarafın daha az
kusurlu olması gerektiğinden kaynaklanır. Ancak, taraflar arasındaki eşit kusurun boşanmanın gerçekleşmesine engel teşkil etmeyeceği de bilinmelidir.

4.Çekişmeli Boşanmada Düğün Takıları (Ziynet Eşyaları) Kimin Olur?

Çekişmeli boşanma davasının ardından düğün takılarının kimin olacağı hususu;
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 04.04.2024 Tarihli, 2023/5704 Esas, 2024/2402 Karar nolu kararında 3 ilkeye ayrılmıştır:

  1. Anlaşma Olması Durumu
    Bu durumda düğün takılarına ilişkin paylaşım, ilgili anlaşmanın hükümlerine göre yapılmaktadır.
  2. Örf ve Adet
    İlk ilkede bahsedilen anlaşmanın mevcut olmaması halinde düğün takıları, yerel örf ve adet kurallarına göre paylaştırılacaktır.
  3. Anlaşma veya Örf ve Adetin Bulunmaması Durumu
    Taraflar arasında herhangi bir anlaşma veya yerel örf ve adet kuralı bulunmadığı durumda, erkeğe ve kadına takılan/verilen maddi değer taşıyan her şey, kime takılmışsa ona ait sayılacaktır. Ancak özellikle düğün takıları konusunda bilinmelidir ki taraflara kadına veya erkeğe özgü bir şeyin verilmesi halinde o cinse verilmiş sayılmakta, dolayısıyla ona ait olmaktadır.

Boşanma davası sonrası ziynet eşyalarının kimin olacağı hususu; yüksek
mahkemelerin henüz tam yerleşik bir uygulamaya sahip olmadığı, dönem dönem farklı kararların verildiği bir meseledir. Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 19.11.2018 Tarihli, 2017/1769 Esas, 2018/13037 Karar nolu kararında yer alan, ‘’Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.’’ ifadesine karşılık; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 04.04.2024 Tarihli, 2023/5704 Esas, 2024/2402 Karar nolu en güncel kararında, ‘’Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir’’ düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre, en güncel içtihat açıklandığı gibi olduğundan, ziynet eşyalarının paylaşımı ona göre yapılmalıdır.

6.Çekişmeli Boşanma Davasında Mesaj Kayıtları Delil Olarak Kullanılabilir Mi?

Taraflar, boşanma davası esnasında karşı tarafın kusurunu ispat etmek amacıyla mesaj veya telefon kayıtları gibi yöntemlere başvurabilmektedir. Uygulamalar üzerinden gerçekleştirilen mesaj veya arama kayıtları; hukuka uygun olarak elde edilmesi koşuluyla, kişisel veri ihlali teşkil etmemekte ve mahkemede delil olarak
kullanılabilmektedir.

7.Boşanma Davasında Gizli Alınan Ses Kaydı Kullanılabilir Mi?

Yukarıda bahsedildiği üzere her türlü hukuka uygun delil mahkemeye sunulabilmekte ve delil olarak kullanılabilmektedir. Buna karşın, hukuka aykırı olarak yani eşin haberi olmadan gizlice elde edilen yazışma veya ses kaydı; mahkemeye sunulmaması gereken, sunulması halinde ise TCK’da ‘’Özel hayatın gizliliğini ihlal’’ başlığı altında düzenlenen madde 134’te bahsedildiği gibi cezai yaptırımla karşılaşılabilecek delillerdir.

8.Boşanma Davasında Zina Nasıl İspatlanır?

Boşanma davasında tüm boşanma sebeplerinin ispatı hukuka uygun elde edilen
deliller ile yapılmalıdır. Buna binaen zina; hukuka uygun elde edilen fotoğraf, video, otel, seyahat, telefon, mesaj, kredi kartı ekstresi gibi kayıtların yanında; başkasından çocuk sahibi olma, eve başkasını alma, karşı cinsle birlikte yaşama ve tanık beyanı gibi çeşitli deliller ile de ispatlanabilir. Bu hususa örnek olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2015/1214 Esas, 2015/15229 Karar nolu kararında: ‘’Bir başka erkekle birlikte yaşama olgusu zinanın varlığına muhakkak nazarıyla bakılmasını gerektiren bir durumdur. Davada zina özel sebebine de dayanıldığına göre, davanın zina sebebiyle de kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.’’ ifadelerini kullanmıştır.

9.Boşanma Davasında Akrabalar Tanık Olarak Dinlenebilir Mi?

Boşanma davalarında, tarafların yakın akrabalık bağlı bulunan kişiler dahi davada tanıklık yapabilmektedir. Bu hususta, mahkeme tarafından istisnai olarak tanıklıktan çekilme hakkı şu kişilere tanınmaktadır:

a. Kendisi ve eşinin alt-üst soyu
b. Koruyucu aile ve çocukları
c. Evlatlık bağı bulunan kişiler
d. Kan ve kayın hısımları olan kişiler

10.Boşanma Davasının Açılmasından Sonraki Sebepler Davada Kullanılabilir Mi?

Boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen ve sadakat yükümlülüğüne uygun olmayan davranışın, ilgili davada delil olarak doğrudan değerlendirmeye alınmayacağı bilinmelidir.

11.Karşı Boşanma Davası Nedir, Süresinde Açılmazsa Ne Olur?

Çekişmeli boşanma davalarında karşı dava açılmaması halinde davalı taraf, yalnızca kendisine açılmış olan davaya cevap verebilecektir. Dolayısıyla, herhangi bir hak kaybının yaşanmaması amacıyla davalı taraf, karşı dava açma hakkını kullanmalıdır. Ancak taraf boşanma karşı dava süresini kaçırdıysa, o halde birleştirme talepli boşanma davası açmalıdır.

12.Çekişmeli Boşanma Davası Anlaşmalı Boşanmaya Döndürülebilir Mi?

Çekişmeli boşanma davasının anlaşmalıya çevrilebilmesi için evlilik birliğinde 1 yıllık sürenin tamamlanması gerekmektedir. Buna binaen çekişmeli olarak açılan bir boşanma davası, her iki tarafın da mahkemeye bulunacakları beyan ve onay üzerine, anlaşmalı boşanma davasına dönebilmektedir. Dolayısıyla, anlaşmalıya dönen boşanma davasında, süreç kısalmış ve boşanma tek celsede gerçekleşmiş olur.

Çekişmeli Boşanma Davasına İlişkin Bazı Yargıtay Kararları

  1. ‘’Davacı erkek eşinin ihtar tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiştir. İhtar istek tarihinden sonra davalı kadına yüklenebilecek başkaca yeni bir vakıanın varlığı da kanıtlanamadığına göre, boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabül edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’’ (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 09.01.2017 Tarihli, 2015/21712 Esas, 2017/11 Karar nolu karar)
  2. ‘’Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı-karşı davalı erkeğin eşinin telefonuna casus program yükleyerek ele geçirdiği ses kayıtları hukuka aykırı delil niteliğinde olup kusur belirlemesinde dikkate alınamaz ise de; tanık beyanları, telefon kayıtları ve fotoğraflar ile toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde zina eyleminin ispatlanmış olduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA…’’ (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 01.06.2017 Tarihli, 2015/26918 Esas, 2017/6688 Karar nolu karar)
  3. ‘’Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak
    koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK m. 175),
    Mahkemece, davalı-karşı davacı kadının boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu bulunduğu ve davacı-karşı davalı erkeğe bir kusur yüklenmediği dikkate alındığında, davalı-davacının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu haliyle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’’ (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 04.04.2017 Tarihli, 2015/23851 Esas, 2017/3725 Karar nolu karar)
  4. ‘’Mahkemece davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek dava ve
    birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına kararı verilmiş ise de,
    yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının zina
    eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Eşit kusurlu eş lehine tazminata hükmedilemez. Hal böyle iken davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.’’ (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 05.04.2017 Tarihli, 2015/26395 Esas, 2017/4021 Karar nolu karar)
  5. “Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının akıl hastalığı
    nedeniyle Türk Medeni Kanununun 405. maddesi gereği kısıtlanarak kendisine vasi atandığı anlaşılmaktadır. Davacı erkek tarafından akıl hastalığına dayalı (TMK m. 165) olarak açılmış bir dava bulunmamaktadır. Davalı kadının hareketleri iradi olmadığından, kusur yüklenemez ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı “evlilik birliğinin sarsılması” hukuki sebebine dayanılarak boşanmaya karar verilemez. Erkeğin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, 15.05.2018 Tarihli, 2018/2559 Esas, 2018/6246 Karar nolu karar)

Views: 17

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir