Sebepsiz Zenginleşme Sebepli Alacak Davası

Sebepsiz Zenginleşme

Borcu ortaya çıkaran kaynaklar, borcun doğumunun ne olduğu; bunlar, sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme olmak üzere üç tanedir. Sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesi için bir tarafın zenginleşmesi, diğer tarafın bu zenginleşmeden ötürü fakirleşmesi ve bu iki durumun birbiriyle nedensel olarak bağlantısı olmalıdır. Ayrıca zenginleşmenin sebebi hukuki olarak geçerli bir nedene dayanmalıdır. Zira, Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez (TBK.m.81). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77 ile 82. maddeleri arasında sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkilerine yer verilmiştir. 77/1’e göre, “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.”.

Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin malvarlığında haksız olarak başkası aleyhine gerçekleşen olumlu kazanımdır. Sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesi için üç şart gereklidir (TBK.m.77/2):

  1. Zenginleşme geçerli olmayan bir işleme dayanmalı,
  2. Zenginleşmenin sebebi gerçekleşmemiş bir işlem olmalı,
  3. Zenginleşme sona eren bir sebebe dayanmalı.

Sebepsiz Zenginleşme Sebepli Alacak Davası

Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür. (TBK.m.79) Ancak zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir (TBK.m.80). Fakat hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.

Zamanaşımı Süresi

Sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davasında zamanaşımı süresi, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle dolar. Ancak zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.

Ticari Davalarda Sebepsiz Zenginleşme

Genel olarak ticari davalarda ve iş davalarında zorunlu arabuluculuk vardır. Bu davalarda arabuluculuğa başvuru, dava şartıdır. Davacı arabulucuya başvurmadan dava açtığı takdirde mahkeme davayı usulden reddedecektir. Türk Ticaret Kanununun 732.maddesinde sebepsiz zenginleşmeden bahsedilmiştir:

“(1) Zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş bile olsa, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar.

(2) Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem, muhataba, yerleşim yerli bir poliçeyi ödeyecek olan kimseye ve düzenleyen, poliçeyi başka bir kişi veya ticari işletme hesabına düzenlemiş olduğu takdirde o kişiye veya ticari işletmeye karşı da ileri sürülebilir.

(3) Poliçeden doğan borcu düşmüş olan cirantaya karşı böyle bir istem ileri sürülemez.

(4) Zamanaşımı süresi, poliçenin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıldır; ispat yükü, sebepsiz zenginleşmediğini iddia edene aittir.”

Medeni Kanunda Sebepsiz Zenginleşme

4721 s. Türk Medeni Kanunun nişanlılık ve mirasta denkleştirme ile ilgili maddelerinde sebepsiz zenginleşmeden bahsedilmiştir. Madde 122’ye göre, nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona erdiğinde, hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. Mirasta denkleştirmeyle ilgili 673. Madde ise şöyledir: “Denkleştirme, kazandırmanın denkleştirme anındaki değerine göre yapılır. Yarar ve zarar ile gelir ve giderler hakkında mirasçılar arasında sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.”

Medeni Kanunun üçüncü kitabı Eşya Hukukunun taşınır mülkiyetiyle ilgili 775 ve 776. Maddelerde ise konuyla ilgili sebepsiz zenginleşme hükümleri saklı tutulmuştur.

İlgili Yargıtay Kararları

“Dava sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayanan alacak davasıdır. Sebepsiz zenginleşmeye dayanan davalarda, bir tarafın mal varlığının diğer tarafın mal varlığı aleyhine çoğalması gerekir. Yani zenginleşme fakirleşmenin karşılığı olmalıdır. Başka bir anlatımla aralarında illiyet bağı olmalıdır. İade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının belirlenmesi gerekir.

Somut olayda dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile davaya konu taşınmazın davanın açıldığı tarih itibariyle davacının tasarrufunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla bu aşamada sebepsiz zenginleşme henüz oluşmamıştır.

Bu durumda, mahkemece; sebepsiz zenginleşme olgusu henüz gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar vermek gerekirken, husumet nedeniyle davanın reddi doğru değilse de; netice itibariyle doğru red kararı nedeniyle bu husus bozma nedeni yapılmayarak dairemizce kararın onanması cihetine gidilmiştir. Bu nedenle, düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK.nun 440.nci maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin REDDİNE, 219.00-TL.para cezasının düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydettirilmesine, 03.10.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi (3. Hukuk Dairesi         2013/14339 E.  ,  2013/13780 K.)”.

“Davacı vekili, davalının keşideci olarak düzenlediği 10.02.2006 keşide tarihli 10.000 TL bedelli çekin ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiş, daha sonra vermiş oldğu ıslah dilekçesi ile davasını TTK’nun 644. maddesi anlamında sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası olarak davasını değiştirmiştir.

Davalı vekili, çekin zamanaşımına uğradığını ve müvekkilinin borcunun olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir

Mahkemece, iddia, cevap ve toplanan deliller doğrultusunda takibe ve davaya konu çekin yazılı delil başlangıcı sayılacağı, bu nedenle TTK’nun 644. maddesi gereğince keşideci davalıya bu davanın açılabileceği davalının sebepsiz zenginleşmediğini kanıtlayamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle hamil olan davalının keşideci olan davalıya TTK’nun 644. maddesi uyarınca müracaat edebilecek olmasına, davacının ıslahla dava sebebini sebepsiz zenginleşme olarak değiştirmesinin mümkün bulunmasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 05.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. ((Kapatılan)19. Hukuk Dairesi         2011/14339 E.  ,  2012/5760 K.)”.

“Davacı … vekili, drahoma adı verilen dini inanışları ve gelenekleri gereği evlilik öncesi her iki tarafın aileleri tarafından verilen para ile ortak alınan ve davalı adına tapuya tescil edilen dava konusu 1303 ada 24 parseldeki 3 nolu meskenin yarı payına ait tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 6.000 TL.nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 5.3.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile isteğini 60.000 TL.ye yükseltmiştir.

Davalı …, taşınmazın evlilik öncesi satın alındığını, drahomaya ihtiyacı olmadığını, davacının maddi durumu iyi olmadığından drahoma verme imkanı bulunmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının iddia ettiği drahomanın tarafların dini nikah belgesi ketubada yer aldığı, bu belgedeki imzanın davalı tarafından da kabul edildiği, mesken evlilikten bir hafta önce alınmış ise de evlilik hazırlığı olarak katkının vicdanen kabul edilmesi ve katkı oranının da %50 olduğu, ayın isteme imkanı ise bulunmadığı gerekçesi ile davacının tapu iptali ve tescil davasının reddine, davacının alacak davasının kısmen kabulü ile 42.500 TL. katkı payı alacağının 27.3.2006 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, kabul edilen alacak bölümü bakımından davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 20.8.1982 tarihinde evlenmişler, 17.2.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.9.2007 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında evlenme tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı

(TKM’nin 170), sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (TMK.nun 225/2) ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202).

Dava konusu 1303 ada 24 parseldeki 3 nolu mesken, 13.8.1982 tarihinde davalı … tarafından satın alınarak tapuya tescil edilmiş, daha sonra 31.7.1992 de Korin Biton’a satılmış, 5.5.1995 tarihinde ise meskenin çıplak mülkiyeti yeniden … adına satın alınmıştır.

Dava dilekçesi ve dosya kapsamından da anlaşıldığı gibi davacı taraf dini nikah belgesi niteliğindeki ketubada yazılı drahoma ile dava konusu meskenin alımında katkıda bulunulduğunu açıklayarak iptal tescil, olmazsa katkı payı alacağı talebinde bulunmuştur. TMK’nun evlenmeyi düzenleyen 134 ve devamı maddelerine göre, evlilik resmi evlendirme memur önünde yapılır ve ondan sonra taraflar evli kabul edilir. Yasanın tanıdığı ve kabul ettiği evlenme şekli dışında gerçekleşen birliktelikler ne ad altında yapılmış olursa olsun, evlilik olarak değerlendirilemez. Medeni Kanunun yasal görmediği birliktelikler sırasında edinilen mallara yönelik olarak da, evlilik birliği içinde edinilen mallara ilişkin olan kurallara ve değerlendirmelere dayanılarak katkı payı alacağı, değer artış payı alacağı ve katılma alacağı istekli talepte bulunulamaz. Taraflar arasında mal rejiminin tasfiyesi bakımından dava konusu meskenin tasfiyede dikkate alınabilmesi için evlilik birliği içinde alınmış olması veya evlilik öncesi alınmakla beraber ödemelerinin evlilik içinde yapılmış olması gerekir. Eldeki davada dava konusu mesken evlilik tarihinden önce satın alındığına, evlilik içine sarkan herhangi bir ödeme de bulunmadığına, evlilik öncesi dönemde edinilen meskenin evlilik içinde geçerli kurallar dikkate alınarak tasfiyesi de mümkün olmadığına göre meskenin tasfiyeye dahil edilme imkanı bulunmamaktadır. Bu durumda meskenin ilk edinme tarihi itibarıyla davacının mal rejiminin tasfiyesine yönelen katkı payı alacağı isteğinin reddi gerekir. Davacının evlilik öncesi meskenin alımı sırasında verdiği miktarla ilgili olarak genel mahkemelerde sebepsiz zenginleşmeye dayanan alacak davası açma imkanı da bulunmakta olup eldeki davada davacının böyle bir talebi olmamıştır.

Diğer yandan aynı meskenin ikinci kez çıplak mülkiyetinin edinildiği tarih itibarıyla taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olup, davacı tarafından alımda katkısının ispat edilmesi halinde katkı payı alacağı istenmesi mümkündür. Ancak dosya kapsamı ve toplanan deliller ile davacı kadının çalışmadığı, ev hanımı olduğu ve geliri bulunmadığı belirlendiğine, ayrıca alımda maddi ve somut bir katkısı olduğu da ispatlanamadığına göre çıplak mülkiyetin edinilmesine yönelik katkı payı alacağı da redde mahkumdur. Mahkemece açıklanan hususlar ve resmi evlenme tarihi dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, evlenme öncesi alımda kullanıldığı iddia edilen drahomaya değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna uygun bulunmayan hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 825 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine ve 632,00 TL peşin harcın istek halinde davalıya iadesine 28.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (8. Hukuk Dairesi         2011/2857 E.  ,  2011/3782 K.)”.

Views: 322