RÜŞVET SUÇU

Tanım
Rüşvet, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, (kamu görevlisinin) kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlamasıdır. Rüşvet suçu çok failli bir suç olup taraflardan biri kamu görevlisi diğeri ise özel kişidir. Bu suç Türk Ceza Kanunu’nunda “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altında 252. Maddede düzenlenmiştir. İlgili madde şu şekildedir:
(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(8) Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler,
adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.
(9) Bu madde hükümleri;
a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,
b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,
c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,
d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,
e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,
f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstüörgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,
görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.
(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;
a) Türkiye’nin,
b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,
c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,
d) Türk vatandaşının,
tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.

Rüşvet suçu kapsamında işlenilen fiiller kamu görevlisinin görevi ile ilgili olmalıdır. Kamu görevlisinin fiilden sonra emekli olması, görevinden ayrılması veya atılması fail olmasını değiştirmez. Kamu görevi bittikten sonra suç soruşturma ve kovuşturma kapsamına girebilir.

Rüşvet Suçu Şikayete Tabii Midir?
Rüşvet suçu, kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlardan olduğu için şikâyete tabii değildir. Re’sen soruşturulup kovuşturulabilir.

Rüşvet Suçu Uzlaştırmaya Tabii Midir?
Rüşvet suçu, uzlaştırmaya tabii suçlar arasında yer almamaktadır.

Suçun Basit Hali
TCK.m.252/1’ göre,
“Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de yine aynı ceza ile cezalandırılır (TCK.m.252/2).

Rüşvet Anlaşması
“Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” (TCK.m.252/3)
Rüşvet anlaşmasının oluşması için iki unsurun olması gerekir:

  1. Kamu görevlisinin, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması,
  2. Bunun karşılığında bir yararın sağlanması.
    Bu anlaşma yazılı veya sözlü olabilir. Teklifin hangi taraftan geldiği suçun oluşmasında veya cezanın verilmesinde önemli değildir. Tarafların bu anlaşma hakkında bilgi sahibi olması ve hür iradeleriyle bu anlaşmayı yapması yeterlidir. Anlaşma karşılığında sağlanacak yararın o anda bizzat sağlanması veya sonrasında temin edileceği vaadinin verilmesi anlaşmanın yapılması için yeterlidir.

Daha Çok Cezayı Gerektiren Haller
TCK.m.252/7’ye göre, Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin aşağıdaki görevleri ifa eden bir sıfata sahip olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır:
• Yargı görevi yapan kamu görevlisi,
• Hakem,
• Bilirkişi,
• Noter,
• Yeminli mali müşavir.

Daha Az Cezayı Gerektiren Haller
Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir (TCK. m.252/4).

Etkin Pişmanlık
Rüşvet suçuyla ilgili etkin pişmanlık hükümleri TCK’nın 254.maddesinde düzenlenmiştir.
• Rüşvet alan kişinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, rüşvet konusu şeyi soruşturmaya yetkili makamlara aynen teslim etmesi halinde, hakkında rüşvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Rüşvet alma konusunda başkasıyla anlaşan kamu görevlisinin durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce durumu yetkili makamlara haber vermesi halinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz.
• Rüşvet veren veya bu konuda kamu görevlisiyle anlaşmaya varan kişinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, pişmanlık duyarak durumdan yetkili makamları haberdar etmesi halinde, hakkında rüşvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz.
• Rüşvet suçuna iştirak eden diğer kişilerin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, pişmanlık duyarak durumdan yetkili makamları haberdar etmesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz.
Ancak etkin pişmanlık hükümleri yabancı kamu görevlilerine rüşvet veren kişilere uygulanmaz.

Rüşvet Suçuna Aracılık Etme
Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır (TCK.m.252/5).
Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır (TCK.m.252/6).

Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbiri Uygulanması
TCK’nın 253.maddesine göre,
“Rüşvet suçunun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

Rüşvet Suçunun Tabii Olduğu İnfaz Rejimi
TCK’nın 252. Maddesinde belirtildiği üzere rüşvet suçunun işlenmesi halinde hapis cezası verilmesi öngörülmüştür. Rüşvet suçunun ceza miktarı sebebiyle adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir.

Ceza Muhakemeleri Kanununun 231. Maddesine göre, “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.”
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d) Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi gerekir.
Rüşvet suçunda HAGB uygulanabilmesi için belirli ceza indirimi hallerinin uygulanması gerekir. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin 01/08/2023 tarihli kararı ile HAGB düzenlemesinin iptal edilmiş olup, bu düzenleme 01/08/2024 tarihinden itibaren uygulanacaktır. Yürürlük tarihine kadar HAGB hükümlerinin koşullarının olması halinde uygulanabilir ancak yürürlük tarihinden (01/08/2024) itibaren HAGB uygulanması söz konusu olmayacaktır.

Yargılama esnasında işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir (TCK.m.51). Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır.
Erteleme kararı verilebilmesi için kişinin,
a. Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b. Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekir.
Rüşvet suçunun temel haliyle cezanın ertelenmesi kurumu uygulanamamaktadır. Ancak birtakım indirim halleri mevcutsa ilgili koşullar oluştuğu takdirde cezanın ertelenmesi kararı verilebilir.

İlgili Yargıtay Kararları
“Belediye temizlik işleri müdürü olan sanığın, aynı birimde temizlik işçisi olarak çalışan ve emekliliğine kısa bir süre kalan yakınana, belli bir miktar para vermesi karşılığında işe gelmemesini sağlayacağını söylediği, yakınanın çevresinden de sanığın para karşılığında bazı işleri yaptığını öğrenmesi üzerine, yasa dışı olan bu teklifinde ciddi olup olmadığını öğrenmek için makamına giderek konuşup, para miktarı için pazarlık yaptığı ve sanığın ciddi olarak teklif yaptığını öğrenince C.savcılığına suç duyurusu için başvurduğu, olay tarihinde de seri numaraları alınmış paraları sanığın makamına götürerek teslim ettiği ve bilahare görevlilerce söz konusu paranın sanığın makam odasında masasının üzerinde ele geçirildiği anlaşılmaktadır. Açıklanan bu oluş konusunda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, yukarıda oluş şekli açıklanan somut olayda, sanığa yüklenen rüşvet almak suçunun, tamamlandığının mı, yoksa kalkışma aşamasında mı kaldığının belirlenmesine ilişkindir.
Rüşvet suçu, 5237 sayılı TCY’nın 252. maddede düzenlenmiş olup, maddenin 3. fıkrasında “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.

Rüşvet suçu, öğretide de açıkça vurgulandığı üzere iki taraflı bir suçtur. Bir karşılaşma suçu olduğu için, zorunlu olarak suçun işlenişine katılanlar, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemekte, fakat farklı yönlerden hareket etmektedirler. Bu suç ile yasaklanan eylemler, rüşvet alan kamu görevlisi bakımından rüşvet alma, rüşveti veren fail bakımından ise, rüşvet vermedir. Bu nedenle de yararı sağlayan veya bu yolda anlaşmaya varan (vaadde bulunan) kişi ile kamu görevlisi arasında, serbest iradeye dayalı bir “rüşvet anlaşması” bulunmaktadır. (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk – Prof. Dr. Ahmet Gökcen – Yrd. Doç. Dr. A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, sh.699 vd.; Prof. Dr. Durmuş Tezcan – Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem – Yrd. Doç. Dr. R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 6. Bası. Sh.810 vd.)
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusunun çözümündeki önemi de nazara alındığında, rüşvet anlaşması konusunun incelenmesinde yarar vardır.
Gerek Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin yerleşmiş kararlarında, gerekse öğretide ağırlıklı bir görüş olarak kabul gördüğü üzere, kamu görevlisinin, görev alanına giren, yapmaması gereken bir işin yapılması veya yapması gereken bir işin yapılmaması karşılığında, fertle arasında, haksız yararın sağlanması hususunda rızalarının tam olarak uyuşması ile rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olur. Teklif veya önerinin fert veya kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, kamu görevlisi tarafından ferde veya fert tarafından kamu görevlisine doğrudan veya örtülü bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar özgür irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 252. maddesinin 3. fıkrasındaki tanımlamadan hareketle, rüşvet suçları, rüşvet anlaşmasının yapıldığı veya rüşvetin alındığı anda tamamlanmış olur. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, bu suç kalkışmaya (teşebbüse) elverişli bir suçtur.
Kalkışma (teşebbüs) ise, 5237 sayılı TCY’nın 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu tanıma göre, bir suça kalkışmadan söz edilebilmesi için, işlenmesi kast edilen suç açısından elverişli bulunan hareketlerle icra hareketlerine başlanması, ancak elde olmayan nedenlerle hareketlerin tamamlanamamış veya neticeye ulaşılamamış olması gerekmektedir.
Rüşvet suçu bakımından da kalkışma hükümlerinin uygulanabilmesi için, yukarıda açıklanan yasal tanımındaki hareketlerin icrasına başlanılmış olması, diğer bir anlatımla suçun oluşumunu sağlayacak yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması, “doğrudan doğruya icraya başlanılmış” olması gerekir.
Uyuşmazlık konusu bakımından, rüşvet alma suçuna kalkışma değerlendirildiğinde ise;
Kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak rüşvet suçunu meydana getirmeye elverişli, bu suçla bağlantı ve yakınlık içindeki hareketleri yapması, ancak bu suretle yarar sağlama isteği fert tarafından kabul edilmeyerek geri çevrilmesi veya kamu görevlisinin rüşvet teklif veya önerisini kabul veya bu yönde yarar sağlama niyetinde olmayan ferdin onu atlatmak veya suçun ve maddi kanıtlarının ortaya çıkartılması amacıyla kabul etmiş gibi görünmesi (görünüşteki rıza-dış rıza) halinde, taraflar arasında özgür iradeleri ile yapılmış bir rüşvet anlaşmasından söz edilemeyeceği cihetle, rüşvet almaya kalkışma söz konusu olacaktır.
Nitekim öğretide de bu görüş kabul görmüş, rüşvet alma suçu yönünden, kamu görevlisinin rüşvet talep etmesine karşılık, ferdin, kamu görevlisini yakalatmak için onunla anlaşmış görünmesi durumunda, suç tipini düzenleyen maddenin aradığı anlamda bir rüşvet anlaşması olmadığından, rüşvet suçunun alan açısından kalkışma derecesinde kalacağı, çünkü bu halde icra hareketlerinin, failin elinde olmayan engel nedenler yüzünden tamamlanamadığı kabul edilmiştir. (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk – Prof. Dr. Ahmet Gökcen – Yrd. Doç. Dr. A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, sh. 720-731)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kamu görevlisi olan sanığın, hakkında rüşvet aldığı yolunda yaygın söylentilerin bulunduğu, yakınana da yapmaması gereken bir işte kolaylık sağlayacağını söyleyerek yarar sağlamak istediği, olayın başlangıcından itibaren rüşvet vermek niyetinde olmayan yakınanın, sanık ile arasında geçen konuşmaları cep telefonunun hafızasına kaydettiği ve rüşvet teklifini, sanığı yakalatmak ve suçun maddi kanıtlarını ortaya çıkartmak amacıyla kabul etmiş gibi göründüğü, bu haliyle taraflar arasında özgür iradeye dayalı bir rüşvet anlaşmasının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda sanık, rüşvet alma suçunun icra hareketlerine doğrudan doğruya başlamış, ancak elinde olmayan engel neden yüzünden tamamlayamamıştır. O halde sanığın eyleminin, rüşvet almaya kalkışma aşamasında kaldığının kabulü zorunludur.
Bu itibarla yerel mahkemece, dosyada mevcut kanıtların yanlış değerlendirilmesi sonucunda suçun tamamlandığının kabul edilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesinin 07.04.2008 gün ve 48-173 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.01.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/5-150 E., 2010/1 K.)

“Dairemizin 08/02/2012 tarih ve 2011/7886 Esas, 2012/325 Karar sayılı ilamıyla Hazine vekilinin rüşvet suçu yönünden 17/02/2006 tarihli katılma talebinin reddedilmesi nedeniyle bozulmasına karar verildiği, bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine ve karar başlığında katılan olarak gösterilmesine rağmen katılma hususunda herhangi bir hüküm tesis edilmediği anlaşılmakla Hazine vekilinin suçtan zarar gören sıfatı ile davaya katılma hakkı bulunması karşısında, 3628 sayılı Yasanın 17 ve 18. maddeleri ile CMK’nın 237/1-2 ve 260/1. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak katılma talebinin kabulüne, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09/07/2013 gün ve 2012/5-1339 Esas, 2013/347 sayılı Kararına göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve üye olma suçundan doğrudan zarar görmemesi nedeniyle davaya katılma ve temyize hakkı bulunmayan Hazine vekilinin temyiz istemlerinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, temyiz dilekçelerine göre katılan vekilinin rüşvet almak ve vermek suçundan verilen beraat hükümlerine, sanık … müdafiin ise rüşvet vermek suçundan kurulan mahkumiyet kararına yönelik temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanık …’in …, … ve …’e üç kez rüşvet vermek, …, … ve …’in de …’ten rüşvet almak suçlarından verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda rüşvet vermek ve almak suçlarının sübuta ermediği anlaşılmakla verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin
ONANMASINA,
Sanık … hakkında …’a rüşvet vermek suçundan verilen mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde ise;
… hakkında rüşvet vermek suçundan açılan kamu davasında mahkumiyetine karar verilmiş ise de… ilçesinde faaliyet gösteren … Petrol’ün sahibi …’in … ilinden getireceği kaçak akaryakıt taşıyan tankerlerin güzergah üzerinde herhangi bir adli ve idari işleme tabi olmadan geçirilmesi için … Jandarma Komutanlığı emrinde görevli uzman çavuşlar … ve … ile …İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli … aracılığıyla bağlantı kurarak … İlçe Jandarma Komutanlığı sorumluluk bölgesindeki … yol kontrol ve arama noktasında görevli bulunan uzman çavuş … ile kaçak akaryakıt taşıyan, arama noktasından geçirilecek her bir tanker için 200 TL ödenmesi konusunda rüşvet anlaşması yaptığı, bu anlaşma doğrultusunda 12/06/2005 tarihinde de …’in yanında … ve … olduğu halde …’a 450 TL para verdiği, tanık…’ın üstlerinin ve Cumhuriyet Savcısının bilgisi dahilinde anlaşmayı kabul edip parayı aldığı, karşılığında birden fazla kez …’e ait akaryakıt tankerlerinin herhangi bir işleme tabi tutulmadan kontrol ve arama noktasından geçirdiği anlaşılan somut olayda, sanıklar …, … ve …’ın menfaat teminine aracılık etme niteliğindeki eylemleri hakkında zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılmadığı, tanık beyanları, olay ve tespit tutanakları, iletişimin dinlenmesine dair kayıtlar, ODTÜ Petrol Araştırma Merkezinin 04/08/2005 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla,
6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı nazara alınarak sanık hakkında tefrik edilen kaçakçılık suçundan açılan kamu davasının da akıbeti araştırılarak kamu görevlisine yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlanmasının (05/07/2012 tarihine kadar) rüşvet suçu kapsamında bulunmadığı, bu nedenle suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama suçu kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi zorunluluğu,

Ayrıca öğretide bir kısım aksine görüşler bulunmakla beraber genel kabul görüp süregelen uygulamada da benimsendiği üzere; menfaat temin eden sanığın isteğini gerçekte yerine getirmek niyetinde olmayan kişinin faili suçüstü yakalatmak amacıyla talebi kabul etmiş görüntüsü verdiği durumlarda, sanığın yakalanması için yapılan anlaşmanın serbest irade ürünü olmaması nedeniyle rüşvet anlaşmasının oluşmadığı, bu nedenle de eylemin teşebbüs aşamasında kalacağı nazara alınarak suç tarihinden sonra 05/07/2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 87. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 252. maddesinin 4. fıkrası ile “kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.” şeklinde düzenleme yapılmış olması da gözetilerek sanığın eyleminin rüşvet vermeye teşebbüs etmek olarak mı yoksa görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlamaya teşebbüs olarak mı vasıflandırılacağı yukarıda açıklanan hususlar ışığında değerlendirilip belirlenen suç vasfına göre yasa değişiklikleri de gözetilip lehe yasanın uygulanması yerine eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Rüşvet teklifine konu paranın TCK’nın 55. maddesine göre müsaderesine karar verilmesi gerekirken bu konuda herhangi bir hüküm tesis edilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 27/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
(Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2015/11049 E., 2016/5518 K.)

Views: 27