İŞTİRAK NAFAKASI

Türk Medeni Kanunu m.327/1 hükmü gereğince çocuğun, bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Anne ve babanın çocuğun giderleriyle ilgili sorumluluğu velayetten bağımsız bir sorumluluktur. Yani çocuğun velayeti anne veya baba da olmasa bile çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin sorumluluğu anne ve babaya aittir. Anne ve babanın çocukla ilgili söz konusu sorumluluğu, çocuk ergin olana kadar hatta çocuğun eğitimi devam ediyorsa eğitimi sona erinceye kadar devam eder.( TMK m.328 ) eğer anne ve babanın bu sorumluluğu yerine getirebilecek maddi gücü yoksa bu yükümlülük TMK m.350’ye göre Devlet tarafından karşılanır.

Evlilik birliğinin devamı süresince çocuğun giderlerini karşılama konusunda anne ve baba arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkması pek söz konusu olmamaktadır. Ancak evlilik birliğinin bozulması halinde, boşanmanın gerçekleşmesi dutumunda çocuğun giderlerinin hangi tarafın karşılayacağı konusunda uyuşmazlıklar çıkabilmektedir. Bu duruma karşılık olarak hukukumuzda çeşitli önlemler öngörülmektedir. Bu önlemelerden biri nafaka kurumudur. Hukukumuzda çeşitli nafaka türleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi ise boşanma durumunda söz konusu olan iştirak nafakasıdır. Evlilik birliğinin sona ermesi halinde velayetin bulunduğu eş, diğer eşten çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri karşılamak adına yapılacak masraflara iştirak etmesini talep etme hakkına sahiptir. Yapılacak olan iştirak talebi nafaka adı altında yapılmaktadır. Bu halde, velayet hakkı kendisine bırakılan eşe, çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması adına gerekli giderler için diğer eşin ekonomik gücü ölçüsünde yaptığı maddi yardıma iştirak nafakası denmektedir. Nafaka talebine ilişkin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuzda 329. Maddesi düzenlenmiştir. M. 329’a göre, Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.

Ayırt etme gücüne sahip olmayan küçük için gereken hâllerde nafaka davası, atanacak kayyım veya vasi tarafından da açılabilir. Aynı zamanda ayırt etme gücüne sahip olan küçük de nafaka davası açabilir.

Hukukumuzda iştirak nafakası çocuğun korunması adına bir zorunluluk teşkil etmektedir. İştirak nafakası, kamu düzenini ilgilendiren bir konudur. Bu nedenle tarafların talebi olmasa dahi hakim tarafından iştirak nafakasına re’sen hükmedilebilmektedir. Bu zorunluluk TMK m.182/2 hükmüyle dile getirilmiştir. Bu hükme göre, velayet hakkı kendisine verilmeyen eş, mali gücü nispetinde çocuğun bakım ve eğitim harcamalarına katılmak zorundadır. İştirak nafakasına hükmedilirken evlilik birliğinin nasıl sona erdiğinin bir önemi bulunmamaktadır. Evlilik birliği ayrılık, butlan, çekişmeli veya anlaşmalı boşanma ile sona ermiş olabilir.

İŞTİRAK NAFAKASININ SÖZ KONUSU OLDUĞU HALLER

Boşanma davası sonunda velayet kendisine verilmiş olan eş, müşterek çocuk için ergin olmasına kadar diğer eşten iştirak nafakası talep edebilir. Çocuk ile baba arasındaki soy bağının tespiti için açılan soy bağının kurulması davasında çocuk il baba arasında soybağı tespit edilirse, davalının uygun nafaka miktarını depo etmesine veya geçici olarak çocuğa nafaka ödemesine karar verilebilir. Burada davacının herhangi bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Hâkim, çocuk ile davalı arasında soy bağının tespit edilmesi halinde herhangi bir talebe gerek olmaksızın davalının uygun bir nafaka miktarını depo etmesine veya geçici olarak ödemesine karar verebilir. Söz konusu nafaka tedbir nafakasıdır. Hükmün kesinleşmesiyle birlikte tedbir nafakası yerini iştirak nafakasına bırakır.

Evliliğin butlanında da boşanmaya, ayrılığa ve evlenmenin butlanına karar veren mahkemece, çocuğun velayetine, velayet hakkı verilmeyen ana veya baba ile kişisel ilişki tesisi ve nafaka hususlarına karar verilir. Hâkim, boşanma davasında ayrılık kararına da hükmedebilir. Mahkeme ayrılığa hükmettiğinde bir eşe çocuğun velayet hakkını verirken diğerine de çocukla kişisel ilişki kurma hakkı ve iştirak nafakası ödemesine hükmetmektedir.

İŞTİRAK NAFAKASI TALEBİNDE BULUNABİLECEK KİŞİLER

TMK m.329 dikkate alındığında, iştirak nafakası talep edebilecek kişiler şöyle sıralanabilmektedir:
-Fiili olarak çocuğa bakan eş,
-Çocuğa atanan kayyım,
-Vasi,
-Ayırt etme gücüne sahip çocuk.

Daha önce de belirtildiği gibi iştirak nafakası talebinde bulunulmasa bile, iştirak nafakası, kamu düzeniyle alakalı bir konu olduğu için hakim nafakaya re’sen karar vermektedir.

İŞTİRAK NAFAKASININ HESAPLANMASI

İştirak nafakası hesaplanırken hakim TMK m.330 hükmünü dikkate alarak karar vermektedir.
TMK m.330 “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve
ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de
göz önünde bulundurulur. Nafaka her ay peşin olarak ödenir.
Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda
tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
M. 330/1 dikkate alındığında hakim, iştirak nafakasına hükmederken;
-Çocuğun yaşı
-Çocuğun sağlık durumu
-Çocuğun eğitim durumu
-Çocuğun kişisel geliri

Anne ve babanın sosyo-ekonomik durumunu dikkate almaktadır. Nafaka miktarı belirlenirken araştırılması gereken kriterler hakimin bilirkişiye başvurmadan kendi bilgi ve tecrübesine dayanarak araştırıp karar verebileceği ölçütlerdir. Ancak hakim dilerse belirtilen ölçütler için alanında uzman kişilerden yardım alabilmektedir.

Anlaşmalı boşanma halinde taraflar kendi aralarında hazırladıkları protokolde çocuk için bir nafaka bedeline karar vermişlerse, hakimin karar verilen bu bedeli belirtilen ölçütlere uygun bulması halinde, karar verilen nafaka bedeli geçerli olmaktadır.

Karar verilen nafaka miktarının arttırılması ya da azaltılması söz konusu olduğu takdirde TMK m.182/3 hükmüne göre hakim, tarafların istekleri halinde irat şeklinde ödenmesine karar verilen iştirak nafakasının ileriki yıllarda ne miktar arttırılacağını da kararında belirtebilir. İlerleyen zamanlarda çocuğun ihtiyaçlarında veya nafaka ödemesine hükmedilen anne ya da babanın sosyoekonomik durumunda değişim söz konusu olabilir. Böyle bir değişim söz konusu olduğu takdirde nafaka miktarı için TMK m.331’e göre istem üzerine hakim tarafından değiştirilebilir veya kaldırılabilmektedir. Bunun için taraflar nafaka uyarlama davası açabilmektedir. Açılan dava sonucunda karar verilen nafaka miktarı hükmün kesinleşmesiyle geçerli olur ve ödenmeye başlar. Ayrıca hakim, iştirak nafakasının, her yıl TEFE/TÜFE, DİE, Döviz Artış Kuru, Altın Fiyatları endeksine göre arttırılacağını kararında belirtmek sureti ile sonraki yıllarda ödenecek nafaka miktarını da belirleyebilir. Kanunumuzda da belirtildiği üzere nafaka, her ay peşin olarak ödenmektedir. Ayrıca yargıtay içtihatlarına göre nafakanın alacaklısı çocuk olarak belirtilmektedir. (TMK m.330/2)

İŞTİRAK NAFAKASI NE KADAR ÖDENMEKTEDİR

Hakim tarafından veya eşlerin yaptığı anlaşmalı boşanma protokolünde karar verilen nafakanın çocuğun kaç yaşına kadar ödeneceği kanunumuzda belirtilmiştir. Buna göre çocuğun 18 yaşını doldurması, evlenmesi veya TMK m.12’ye göre mahkeme kararıyla ergin kılınması halinde iştirak nafakası sona ermektedir. İştirak nafakasının çocuğun ergin olmasından sonra da devam edebileceğine dair kanunumuzda bir istisna öngörülmektedir. TMK m.182/22ye göre çocuk ergin kılınsa dahi eğitim hayatına devam ediyorsa iştirak nafakası ödenmeye devam etmektedir. İştirak nafakası bu durum halinde çocuğun eğitim hayatının sonuna kadar devam eder.

İŞTİRAK NAFAKASININ KESİLMESİ

İştirak nafakasının sona ermesi öncelikle yukarıda belirtilen gibi çocuğun ergin kılınmasıyla olmaktadır. Bunun dışında nafakayı sona erdiren bazı haller de mevcuttur. Bu haller;
-Nafaka yükümlüsünün ekonomik gücünün yok olması, hastalık, çalışamama gibi nedenlerle yükümlülüğünü yerine getiremeyecek duruma gelmesi,
-Çocuğun ölmesi
-Nafaka yükümlüsünün ölmesi
-Nafaka alacaklısının talebinden vazgeçmesi olarak belirtilebilir.
Sayılan durumların söz konusu olması halinde nafaka sona ermektedir.

İŞTİRAK NAFAKASININ ÖDENMEMESİ

İştirak Nafakasının ödenmemesi durumunda cebri icra nafakanın ödenmesi yoluna gidilebilir. Kanun koyucu nafakanın ödenmesini sağlamak için bazı tedbirler öngörmektedir. Bu tedbirleri şu şekilde sıralayabiliriz;

Nafaka alacakları İcra İflas Kanununa göre düzenlenecek sıra cetvelinde 1. sıra alacaklar arasında sayılmıştır. Dolayısıyla nafaka borçlusunun menkul ya da gayrimenkul mallarının icra yolu ile satılması durumunda satış parasından nafaka alacağı öncelikle ödenir.

Nafaka alacaklarının ödenmesi için emekli maaşına haciz konulabilir.

Nafaka alacağının ödenmesi için nafaka borçlusunun maaşına haciz konulması durumunda aylık nafaka miktarının tamamı maaştan kesilir.

Nafaka alacağı haciz konusunda önceliğe sahiptir. Yani nafaka borçlusunun maaşında önceden haciz olsa bile aylık nafaka miktarı önceki hacizlerden bağımsız olarak maaştan kesilir.

Nafaka borçlusu, aylık nafaka bedelini ödememesi durumunda nafaka alacaklısının şikayeti üzerine diğer şartların da mevcut olması durumunda İİK 344. maddesine göre 3 aya kadar tazyik hapsine mahkum edilecektir.

İŞTİRAK NAFAKASINDA ZAMANAŞIMI

Nafaka alacakları zamanaşımı konusunda bir istisna teşkil etmektedir. Normal şartlarda İİK hükümleri gereğince mahkeme ilamının üzerinden 10 yıl geçmesiyle alacak zamanaşımına uğramaktadır. Ancak nafaka alacakları, iştirak ve yoksulluk nafakası, öngörülen 10 yıllık süreye tabi değildir. Yani mahkeme ilamının üzerinden 10 yıl geçse dahi nafaka alacağı talep edilebilmektedir. Ancak brikmiş nafaka alacakları için bu durum söz konusu değildir. Birikmiş nafaka alacakları, kanunen öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresine tabiidir. Nafaka davaları için ise zamanaşımı süresi Borçlar Kanununa göre 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olmaktadır.

İŞTİRAK NAFAKASI DAVASI İÇİN GÖREVLİ ve YETKİLİ MAHKEME

TMK m.177 ‘ye göre iştirak nafakası için açılacak davada görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak kanunda belirtilen bu yetki özel yetkidir. Bu nedenle dava, davalının yerleşim yeri aile mahkemesinde de açılabilmektedir. Çekişmeli boşanma davası sırasında iştirak nafakası talep ediliyorsa, boşanma davasının görüldüğü mahkeme görevli ve yetkili sayılmaktadır.

İŞTİRAK NAFAKASINDAN FERAGAT

İştirak nafakası, kişinin anlaşmalı ya da çekişmeli boşanma davasında talep etmese dahi daha sonra talep edebileceği bir nafakadır. Bu nedenle iştirak nafakasından ileriye yönelik olarak feragat edilememekte ve kişinin anlaşmalı boşanma protokolünde ya da çekişmeli boşanma davasında ileride iştirak nafakası talep etmeyeceğine yönelik bir taahhüdü olsa dahi yapılan bu taahhüdün geçersiz olmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi iştirak nafakası, kamu düzenini ilgilendiren bir konudur. Taraflar bu konuda bir talepte bulunmasa dahi hakimin re’sen dikkate aldığı bir müessesedir. Sonuç olarak iştirak nafakası hakkında ileriye dönük olarak nafaka talep edilmeyeceğine dair yapılan feragat hiç bir suretle geçerli olmamaktadır.

İŞTİRAK NAFAKASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

“…Davacı, davalı ile 2004 yılında boşandıklarını, davalının çocuklarına bakacağını söylemesi üzerine kendisi ve çocukları için nafaka istemediğini ancak velayetinde olan çocuklara babanın hiçbir katkıda bulunmadığını beyanla her iki çocuk için aylık …TL iştirak nafakası bağlanmasını talep ve dava etmiştir. … TMK‟nın 181/II. maddesine göre boşanma veya ayrılık durumunda, velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup, tarafların iradesine tabi kılınmamıştır. Dolayısıyla boşanma davasında iştirak nafakası istenmemiş olsa bile sonradan bu istem gündeme gelebilir. …” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 06.10.2005 tarih, E. 2005/10616, K. 2005/9673 sayılı kararı)

“Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğünden sonra açılan davada, boşanmaya yol açan olaylarda kusurlu bulunan davalı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilip, hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Tedbir nafakası yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinde düzenlenmiş, boşanma ve ayrılık davası açılınca hâkimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, infakına, karı koca mallarının yönetimine ve çocukların bakımına dair geçici tedbirleri alacağı hükme bağlanmış, istek olmasa bile davanın devamı süresince gerekli tedbirlerin davaya bakan hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) alınması zorunlu kılınmış, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının 137. maddede öngörülen bu kuralı değiştirmeyeceği Yargıtay uygulamasında istikrar kazanmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde de, 137. maddedeki bu hüküm sadeleştirilmek suretiyle aynen korunmuş, boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önemleri re’sen alacağı hükme bağlanmış, kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir. O halde yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının madde de öngörülen kuralı değiştirmeyeceği de gözetilerek kadın yararına uygun tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yanlış gerekçelerle talebin reddi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 28.01.2004 tarih, E. 2004/2- 8, K. 2004/27 sayılı kararı)

“….sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulmuşsa, taraflar; artık o akitle bağlı tutulamazlar. Değişen bu koşullar karşısında Medeni Yasanın 2. maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler. Sözleşmede kabul edilen nafakanın her yıl %65 arttırılması şartı ile davalı (nafaka alacaklısı); ülkede seyreden yüksek enflasyonun etkilerinden kurtulmayı amaçlamıştır. Oysa, Hükümetçe alınan kararlarla zaman içerisinde enflasyon oranı düşmüş, 4721 sayılı yasa ile (176/son madde) getirilen gelecek yıllar için nafaka artış istemlerinde; Devlet İstatistik Enstitüsünce açıklanan Toptan Eşya Fiyat Endeksi artış oranında artırım yapılması Yargıtay´ca benimsenmiş bulunmaktadır. Mahkemece, nafakanın her yıl için %65 oranında artırılması şartının; davacı (nafaka yükümlüsü) için katlanılmaz bir yükümlülük olduğu gözetilerek, bu şartın her yıl TEFE oranında artış şeklinde uyarlanmasına karar verilmesi gerekirken, davanın tümden reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA …” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 21.06.2004 tarih, E. 2004/6609, K.2004/6826 sayılı kararı)

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, iştirak nafakasının iki çocuktan her bir çocuk için dava tarihinden itibaren aylık 600 TL’ye yükseltilmesine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, iştirak nafakasının artırılması talebine ilişkindir.

Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.

Somut olayda, davacı annenin özel bir firmada asgari ücretle çalıştığı, babasına ait evde babası, annesi ve iki çocuğu ile birlikte kaldığı, 2012 model Sedan marka otomobili olduğu; davalı babanın da emekli aylığının olduğu ancak aylığının miktarının bilinmediği, kira gelirinin olduğu, annesiyle geçici kaldığı anlaşılmıştır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumlarına, müşterek çocukların yaşı ve ihtiyaç düzeyine, nafakanın niteliği ile önceki nafaka tarihinden itibaren geçen süreye göre yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarları biraz fazla bulunmuş, bu husus hakkaniyet ilkesine aykırı görülmüş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; çocukların yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu, önceki nafaka tarihinden itibaren geçen süre gözetilerek ve TMK’nın 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak daha az miktarda nafakaya hükmetmek olmalıdır (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar:2017/10742).

TMK. 182/2.maddesine göre; “Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır”. Aynı yasanın 328/1. maddesine göre de; “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile anne ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur” (TMK. 330/1).

İştirak nafakasının; çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşullarındaki paranın alım gücü ile genel ihtiyaçlarına uygun olarak ana babanın mali durumları da gözetilmek suretiyle takdiri gerekir.

Somut olayda, yapılan sosyal ekonomik durum araştırmasına göre, davacının asgari ücretle çalıştığı, 550 TL kira ödediği; davalının oto servisinde çalıştığı, aylık 2.500 TL ücret aldığı, 400 TL kira ödediği ve müşterek çocuğun ise 2001 doğumlu olup, lise öğrencisi olduğu tespit edilmiştir.

Bununla birlikte, tarafların … 3. Aile Mahkemesinin 2010/997 Esas ve 2010/1297 Karar sayılı dosyası ile 14.10.2010 tarihinde boşandıkları, bu dava tarihi itibariyle aradan geçen yaklaşık beş yıllık süre içerisinde, müşterek çocuğun büyümesi ve ihtiyaçlarının artması karşısında düşük kaldığı anlaşılmaktadır.

Buna göre, mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim nazara alınarak, daha uygun bir artışa karar verilmesi gerekirken, düşük miktarda yapılan artırımla müşterek çocuk için aylık 350,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi – Karar:2017/5185).

Views: 29