Kısmî Alacak Davası Nedir?
Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir. Kısmî dava niteliği itibariyle bölünebilir talepler için söz konusudur.[1] HMK m.109 uyarınca kısmî dava açılabilir:
“Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.”
Belirsiz Alacak Davası Nedir?
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-ğ Maddesine göre “Açık bir şekilde talep sonucunun” dava dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir. Ancak bazı durumlarda davacının alacağını önceden bilebilmesi mümkün değildir. Örneğin, hastanede gördüğü tedaviden zarar gören kişinin, doktorun veya hastanenin kusurunu bilmeden bu konuda talep edebileceği tazminat miktarını bilmesi mümkün olamayacaktır. Bu sebepten ötürü dava açarken talep sonucunun belirlenemediği hallerde HMK m.107 uyarınca belirsiz alacak davası açılabilir.
“Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.”
Belirsiz Alacak Davasının Koşulları[2]
- Talep Sonucunun Miktarının Belirlenmesinin İmkansız veya Davacıdan Beklenemeyecek Olması
- Dava Dilekçesinde Geçici Talep Sonucunun Belirtilmesi
- Belirsiz Alacak Davası Açan Davacı, Talep Sonucunu Dayandırdığı Tüm Vakıaları Eksiksiz Olarak Bildirmelidir
Kısmî Alacak Davası ve Belirsiz Alacak Davasının Farkları
Belirsiz alacak davası ve kısmî alacak davasını birbirinden ayıran en önemli fark zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerdir. Kural olarak dava açılmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak kısmî alacak davasında alacağın sadece talep edilen kısmı için zamanaşımı ve hak düşürücü süreler durur. Fakat belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için zamanaşımı ve hak düşürücü süreler durur.
Bir diğer önemli fark ise ıslah edilebilme şartlarıdır. Belirsiz alacak davasında alacaklı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın ve ıslaha başvurmasına gerek olmaksızın dava açtığı sırada belirttiği talep miktarını bir dilekçe ile artırabilir. Faiz alacağın temerrüde uğradığı tarihten itibaren geçerli olur. Kısmî alacak davasında ise alacaklının başlangıçtaki talebini arttırabilmesi için ıslah yoluna başvurması gerekir. İşleyecek faizler ıslah tarihinden başlar.
Belirsiz alacak davaları sadece para alacakları için söz konusudur. Kısmî alacak davası ise aynı hukuki ilişkiden doğmuş ve bölünebilir nitelikte olan tüm alacaklar için açılabilir.
Miktarı Belli Olan Alacaklar İçin Belirsiz Alacak Davası Açılabilir Mi?
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Belirsiz alacak davası” başlıklı 107/2 maddesine göre,
“Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.”
Kısmî Dava Açılması Halinde Alacağın Kalanı İçin Feragat Söz Konusu Mudur?
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Kısmî dava” başlıklı 109/3. maddesine göre,
“Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”
Yargıtay Kararları
“Davacı-davalı erkek vekili temyiz dilekçesinde; davalı-davacı kadının açtığı birleşen davada taşınmazlar açısında tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilerek müvekkili lehine yargılama ve vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, davalı-davacı kadının açtığı birleşen davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı, kısmi dava niteliğinde olduğunu, dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmediğini, kısmi dava olarak açılan bu davada belirsiz alacak davasına ait bir hak olan talep arttırma hakkının kullanılamayacağını; kaldı ki, kabul tahkikat aşamasının Mahkemece 06.04.2021 tarihli celsede sona erdirildiğinden davalı-davacı kadının vekilinin 19.04.2021 tarihli dilekçe ile yaptığı talep artırımının hukuka aykırı ve geçersiz olduğunu, davalı-davacı kadın vekilinin yaptığı talep artırımının geçerli olduğu Mahkemece değerlendirildiği takdirde talep artırımdan sonra tekrar ıslah yapılmayacağını; bilirkişi raporları arasında çelişki olan dosyada bedel arttırımı yapılmasının da hayatın olağan akışına ve hukuka açıkça ters düştüğünü, alınan raporları amaçlarının, konularının ve değerlerinin farklı olduğunu, raporlar arasında çelişki bulunmasına rağmen bedel artırımı yapıldığını, kesin ve net olarak anlaşılamayan bedel artırım talebinin esas itibariyle de reddi gerektiğini, talep artırım dilekçesinin sonuç kısmında yer alan talep ve ıslah hakkını saklı tutmanın ise fazlaya ilişkin hakları saklı tutmakla aynı anlama gelmediğini; hiç çalışmayan davalı-davacı kadının müvekkilinden herhangi bir alacağı olmadığını; müvekkilinin açtığı birleşen davada da bilirkişinin yanlış ve hatalı hesaplama yaptığını, bilirkişinin dava dilekçesinde davalı-davacı kadının 900,00 TL kira geliri kazancı olduğu ve bu para üzerinden talep olduğu zannı ile rapor düzenlediğini, oysa ki davanın kısmi alacak davası olup kira gelirinin tamamından müvekkilinin payına düşen miktarın dava konusu olduğunu, bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu; davalı-davacı kadının alacaklarına ilişkin hesaplamaların gerçeği yansıtmadığını, bankada bulunan kasanın anahtarı ile davalı-davacı kadına ait ziynet eşyalarının evde bulunan ve anahtarı davalı-davacı kadın da olan bir kasa içerisinde bulunmakta iken, davalı-davacı kadının evde bulunan kasayı açarak içerisinde bulunan tüm ziynet eşyalarını kendi annesine teslim ettiğini ve bankada bulunan kasanın anahtarını da halasının kızına saklaması için verdiğini, müvekkilinin bu durumu öğrendiğinde davalı-davacı kadına duyduğu güvenin sarsıldığını, bunun üzerine bankada bulunan kasanın anahtarının bulunduğu davacı-davalı kadının halasının kızına giderek anahtarı kendisine vermesini istediğini, anahtarı müvekkiline verdiğini, müvekkilinin evdeki kasanın boşaltıldığını bildiğinden büyük bir panik içinde bankada bulunan kasaya bakmak üzere bankaya gittiğini, ancak kasanın boş olduğunu görünce büyük bir şok yaşadığını, davalı-davacı kadının hiç bir zaman ziynetleri bankadaki kasaya koymadığını, bütün ziynetlerin aslında evdeki kasasında ya da ailesinde saklandığını müvekkilin yıllardır bankadaki kasada altın var diyerek yanıltıldığını, boşanma davasında tanık olarak dinlenen tanığın kasada altın olmadığına dair tanık ifadesinin bulunduğunu; ispat yükünün davalı-davacı kadın da olduğunu; taşınmazlara ilişkin yapılan hesaplamalarda taşınmazların sürüm değerlerinin fahiş olarak belirlendiğini, müvekkilinin eniştelerinden aldığı borç paranı kişisel mal olarak hesaplamada dikkate alınması gerektiğini; aracın aynına ilişkin olmayan borçların malın değerinde mahsup edilerek alacağın hesaplanmasının hatalı olduğunu, davalı-davacı kadın ve babasının kötü niyetli tutum ve davranışları ile şirketin borçlandırıldığını ve bu borcun aracın kaydına haciz konularak satılması ile ödetildiğini, müvekkilinin araçtaki edinilmiş mala katılma alacağını azaltmak amaçlı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı-davacı kadın vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde; araca ilişkin bedelin icra dairesinde depo edilmiş olduğunu, müvekkilinin uhdesinde olmadığını, hatta Mahkemece bu bedel üzerine yargılama boyunca tedbir konmasına karar verildiğini, bu sebeple araca ilişkin katılma alacağı ve faizinin müvekkilden talep edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kurulan hükmün hakkaniyete ve kanuna aykırı olduğunu, dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin de mümkün olmadığını belirterek kararın düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.
Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA … karar verilmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2024/1546 E., 2024/1540 K., 07.03.2024)
“Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Şirketin … Havalimanı Projesinde çelik montaj ustası olarak çalıştığını, aylık 1.600,00-1.700,00 USD’ye denk gelen KWD para birimi ile çalıştığını, fiilî olarak davacıya her ay ücreti karşılığı … dinarı cinsinden ödeme yapıldığını, aylık ücret üzerinden anlaşma yapılmasına rağmen çalışılmayan günlerin ücretlerinin kesildiğini, 3 öğün yemek ve barınma, elektrik, temizlik hizmetlerinin işverence sağlandığını, genellikle ….00-18.00, 18.00-….00 veya 07.00-19.00 ve 19.00-07.00 saatleri arasında çalışması bulunduğunu, iklimin sıcak olması nedeniyle 15 mayıs-15 ekim tarihleri arasında uygulanan gece vardiyası çalışma saatlerinin gündüz vardiyasına benzer ise de davacının 07.00’de başlayan çalışması için saat ….00’da servise bindiğini, 1 saatinin yolda ve sabah yoklamasında geçtiğini, ayrıca servis ile kaldığı kampa dönmesinin 1 saat sürdüğünü, ayda 3 cuma günü olan hafta tatili gününde çalıştığını, Kurban ve Ramazan bayramlarında ilk gün hariç diğer günler ve … bayram ve genel tatillerinde çalışmasına devam ettiğini, davalı Şirket tarafından düzenlenen sözleşme uyarınca işçiye yıllık 30 günlük izin verileceğini, bu izinlerini kullanmadığını ve karşılığının da ödenmediğini, şantiyenin 28 Ağustos 2016 tarihinde açıldığını ve projenin bitme aşamasına geldiğini, bu nedenle davalı Şirketin şantiyede işçi sayısını azaltmaya başladığını, sonrasında Covid-19 salgınıyla beraber şantiyede işçilerin yemek, temizlik ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının Şirket tarafından yeterli seviyede karşılanmadığını ve gerekli tedbirlerin alınmadığını, işçilerin toplu şekilde işten çıkartıldığını, gruplar hâlinde işçilik alacaklarının bir kısmı ödenmeden …’ye gönderildiğini, resmî tatil sayılan günlerin bir kısmında çalıştırılmadığını ve çalıştırılmayan günlerin ücretlerinin ödenmediğini belirterek kısmi alacak davası olarak kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin, eksik ödenen ücret, belirsiz alacak davası olarak fazla çalışma, hafta tatili ile … bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının KWD cinsinden faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığını, uyuşmazlığın … hukukuna göre … mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiğini, davacının çalışmasının davalı … İnş. San. Tic. AŞ’nin tüzel kişi ortak olarak yer aldığı … İnşaat … … Şirketinde bulunduğunu, davalı Şirket ve … İnşaat … … Şirketi arasında da … hukuku anlamında herhangi bir organik bağın bulunmadığını, devamsızlık nedeniyle işveren tarafından haklı nedenle … sözleşmesinin feshedildiğini, istifa etmiş sayılacağının kabulü gerektiğini, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağını, işin gerektirdiği hâllerde fazla çalışma yaptığını, fazla çalışılan saatlere ilişkin ücretlerin bordrolara yansıtılarak zamlı olarak işçilere ödendiğini, her işçiye mutlaka haftada bir gün izin kullandırıldığını, bu durumun puantaj cetvellerinde sabit olduğunu, davacının ücretinin dava dışı işveren tarafından …’te kurulu olan ve …’de şubesi olmayan … Bank Of … isimli bankaya yatırıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu uyuşmazlığın yabancılık unsuru içermesi nedeniyle uyuşmazlığa … hukukunun uygulanması gerektiği, …’de faaliyet gösteren şirketlerin yurt dışındaki işleri yürütmek amacı ile Şirket kurdukları ve …’den götürdükleri işçileri bu şirketler üzerinde göstererek çalıştırdıkları ve bundan dolayı yurt dışında kurulan Şirket ile …’deki Şirket arasında organik bağ olduğu, davalı Şirketin … işleri yürütmek amacı ile … İnş. … … Şirketini kurduğu, her iki Şirket arasında organik bağ olması nedeni ile davacının işçilik alacaklarından sorumlu tutulduğu, dinlenen tanıkların, pandemi nedeniyle işten çıkartıldıklarını ve …’ye gönderildiklerini beyan ettikleri, gerek davacı beyanı gerekse Mahkemede ve diğer … mahkemelerinde açılan emsal dosyalar birlikte değerlendirildiğinde, salgından dolayı … Havalimanı inşaatında çalışan işçilerin … sözleşmelerinin peyderpey feshedildiği, davalı tarafından yapılan feshin haklı bir nedene dayanmadığı, davalının feshin haklı nedene dayandığını da ispat edemediği, davacının fazla çalışma, hafta tatili alacaklarının … kanunlarındaki düzenlemeler kapsamında hesaplandığı ve … mevzuatına göre yapılan hesaplamada davacının söz konusu alacaklarının bulunduğu; ancak davalı tarafından sunulan ödeme belgeleri incelendiğinde davacıya fazladan ödemelerin yapıldığı, davacıya davalı tarafından fazladan ödenen kısmın neye ilişkin olduğu anlaşılamadığından alacakların muacceliyet sırasına göre fazladan ödenen miktarların bu alacaklardan mahsup edildiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili; dava dışı Şirket ile aralarında organik bağ bulunmadığını, buna bağlı olarak husumet itirazında bulunulduğunu, … görme edimini 7 gün üst üste yerine getirmediğinden dava dışı işveren tarafından … sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, buna bağlı olarak kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanılmadığını, ödenmeyen alacak bulunmadığı gibi davacı ile menfaat birliği içinde olan tanık anlatımına göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, yemek ve barınma yardımının 150,00 USD olarak kabulünün hatalı olduğunu, davacının yıllık iznini kullandığını belirterek istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararların bozulması, 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2023/13487 E., 2023/18413 K., 29.11.2023)
[1] PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES, Medenî Usûl Hukuku, Oniki Levha Yayınları, 9. Bası, İstanbul, Eylül 2021, s.220.
[2] PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES, Medenî Usûl Hukuku, Oniki Levha Yayınları, 9. Bası, İstanbul, Eylül 2021.
Views: 56